osmanlı Teması
RSS
Siteye Giriş Favoriler
  • Büyük Tutkular Yeteneğinide Kendisi Yaratır.(Fatih Sultan Mehmed Han)
  • Davamız Kuru Bir Cihangirlik Davası Değildir Davamız Bilakis İslam Davasıdır(Ertuğrul Gazi)
  • Osmanlılar Kainat Tarihinin Gördüğü En Büyük İmparatorluklardan Birini Kurdular.
  • Osmanlı Başarısının İki Sebebi: Devlet Teşkilatında Mükemmellik Ve Askeri Teknikteki Üstünlük İdi.
  • Osmanlı Başarısının Asıl Sebebi: Adalet Düzenindeki Üstünlük Ve İnsaniliktir.
  • Osmanlı Bu Gün: Dünyanın Geri Kalan Devletleri Toplam Gücü Üzerinde Bir Kudrete Sahiptir.

Osmanlı Döneminde Şebinkarahisar ve Alucra

Osmanlı Döneminde Şebinkarahisar ve Alucra
Osmanlı Döneminde Şebinkarahisar...
"Şebinkarahisar ve Alucra'da gerçek anlamda bir Osmanlı hâkimiyeti Fatih Sultan Mehmed 'in Uzun Hasan üzerine yürüdüğü 1473 yılı itibarıyla olmuştur. Ancak, bu tarih için bazı kaynaklarda 1457-58 tarihi verilmektedir ki, Şemseddin Sami'nin Kamus-ul Alam'ında da 1455-56 tarihi verilmiştir."

Murat Dursun / Alucra

Bunun için dayanak olarak da Yıldırım Bayezid'in oğlu Amasya eski Valisi Çelebi Mehmed'in Keygune Emiri Melik Ahmet oğlu Melik Hasan'a yardım için Keygune'ye geldiği (1404) ve kadı Burhaneddin Ahmed'in ölümünden sonra ona ait olan toprakların Osmanlı'ya geçtiği gösterilmektedir. Hasan Tahsin Okutan ise, 1457 tarihinde Keygune'nin Akkoyunlular'ın eline geçtiğini belirtmiştir. Bununla birlikte Karakoyunlular ve Akkoyunluları incelediğimiz yazılarımızda Keygune'nin 1422'de Karakoyunlular'ın 1457'de de Akkoyunlular'ın eline geçtiği belirtilmiştir. Aslında Fatih Sultan Mehmed'in 1461'de Trabzon üzerine giderken buradan geçtiği söz konusu olursa, burada bir fetih hareketi gerçekleştirmiş olması gerekmektedir. Hasan Tahsin Okutan, Fatih'in Kazankaya geçidine iki kervansaray yaptırdığını bunların 1949 itibarıyla muntazam olarak durduğunu yazmaktadır. 1923 tarihli aşağıdaki haritada da burada Kara Mehmet Han ismi geçmektedir. Böyle bile olsa bunun uzun süreli olmadığı ve tekrar uzun Hasan tarafından Karahisar'ın geri alındığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla Şebinkarahisar'ın tam anlamıyla Osmanlı hâkimiyetine geçtiği tarih.......





1473 olarak görülmektedir. Bu nedenle yazımızda bütün Osmanlı tarihini değil bölgemizi ilgilendiren yönleriyle 1473'e giden süreci 3 önemli olayla sırayla incelemeye çalışacağız.

Yıldırım Bayezid zamanında Anadolu'da yaşanan Timur tehdidi sırasında pek çok yer ağır zulme ve tahribata uğramışken Şebinkarahisar ve Alucra'nın bunun dışında kaldığını söyleyebiliriz.
Yıldırım Bayezid ve Timur olayına (Ankara savaşına giden süreç ve sonrası) Mutahharten Emirliği yazımızda değinmiş olmakla birlikte nasıl bir badire atlatılmış olduğunun daha iyi anlaşılabilmesi için konuyu ana hatlarıyla tekrar hatırlatmakta fayda bulunmaktadır.
Timur tehlikesi ilk olarak 1387'de baş gösterdi. Bu tarihte Timur, Karabağ'da orduğâh kurmuş, Nahcivan yoluyla Anadolu'ya girmiş Ahlat ve Van'ı alarak Karakoyunlu ülkesinden İran'a dönmüştü. İkincisinde 1393'de büyük bir ordu ile Anadolu'ya girmiş, Erzurum yakınlarındaki Avnik kalesini alarak buradan Gürcistan ve Toktamış'ın üzerine yürümüştü. 1399'da ise, Hindistan seferini tamamlayarak batı İran'da görülmüş, Avnik'e geldiğinde Erzincan Emiri Mutahharten de ona katılmıştı. Mutahharten ise, Sivas'ın alınmasında bulunmuş, Osmanlı Şehzadesi Ertuğrul'un öldürülmesine tanık olmuştur.
Savaşa giden süreçte Yıldırım Bayezid'in ters ve uzlaşmaz tutumu (diplomasisi) Timur'la anlaşma olanaklarının önünü kesmiştir.
Öncesinde Timur tehlikesi ilk ortaya çıktığında herkes gibi Erzincan Emiri Mutahharten de telaşlanmış ve ailesi ile hazinesini tabisi ve dostu olan Şarki Karahisar Emiri Melik Ahmed'in yanına yollamıştır. Ancak Timur'un beni tanıyın, bana itaat edin teklifine hiç tereddütsüz olumlu cevap verince ileriki dönemlerde onun gözdesi olmuş, bu sayede hem kendini Timur'a karşı sağlama almış, hem de düşmanlarına karşı da manevi destek alarak mevcudiyetini devam ettirmiştir. Anılan dönemde Şarki Karahisar Emirliği (dolayısıyla Alucra) Mutahharten'in tabisi olması nedeniyle Timur'un zulmünden de emin olmuştur.
Her ne kadar Hasan Tahsin Okutan, Şebinkarahisar kitabında Timur'un ordularını ikiye böldüğünü Refahiye, Suşehri, Koyluhisar, Niksar ve Tokat hattını takip eden kuvvetin Keygune Emiri Melik Ahmed'i de güvenlik altına aldılar yazılı olsa da Ankara Savaşına Mutahharten de katılmış olduğundan ona rağmen Melik Ahmed'in kendi başına bir şey yapacak ne durumu, ne de gücü vardı.
Aksi takdirde Timur'un zulmü Şebinkarahisar ve çevresini yakıp yıkardı. Zira kaynaklarda Timur'un askerlerinin sayısının çok fazla olduğu belirtilmektedir. Buna 300.000 diyen kaynak da vardır, çok daha fazla diyen de. Örneğin Hammer'da 800.000 rakamı verilmektedir. Bunun yanında binekleri ve filleri (32 fil) düşününce bu denli büyük ordunun vereceği tahribatın boyutlarının da ne denli büyük olacağı tahmin edilebilir. Timur bu askeri güçteki dengesizliğe rağmen tedbiri elden bırakmamış, Osmanlıyla ihtilaf halinde olan Türkmen beylerini yanına çekmiş, savaş esnasında da bunlar vasıtasıyla Osmanlı ordusunda bulunan bu beylerin askerlerinin kendi tarafına geçmesini sağlamıştır. Ayrıca Osmanlı ordusunda savaşan Tatarları da Mutahharten'in ayartmasıyla kendi gücüne dâhil ederek Osmanlıyı iyice çaresiz bırakmış, kesin mağlubiyetine olanak sağlamıştır. Yıldırım Bayezid, Ankara savaşında esir düşmüş bir müddet sonra da 1403 tarihinde 43 yaşında iken vefat etmiştir.
XXX XXX XXX
Şebinkarahisar ve Alucra'yı ilgilendiren ikinci olaylar zinciri Fatih Sultan Mehmed döneminde yaşanmış olanlardır. Bunların da birincisi Fatih'in Trabzon fethi öncesinde yaşananlardır. Hammer tarihinde Fatih'in Koyulhisar'ı aldıktan sonra Uzun Hasan'ın üzerine yürürken Bulgardağı'ndan geçtiği yazılmaktadır. Bulgardağı, Erzincan-Refahiye'nin kuzeyinde kalan bir bölgede kalmaktadır. Bir kaynakta Bulgar dağının günümüzde Kemer dağı diye bilinen yer olma olasılığı belirtilmiştir ki sonuçta kuzey-doğu bir yer olma ihtimali güçlenmektedir. 1554'te kaleme alınan Trabzon tahrir defterinde Torul'da gayrimüslim Bulgar ailelerin yaşadığı kaydedilmiştir.( 1) Ayrıca Bulgardağı'nın ismi Türkiye'de, Danişmend-name'de de geçmektedir. Bu durumda, Hammer'ın Osmanlı Devleti Tarihi'nde yazılanları kabul edecek olursak Fatih'in Şebinkarahisar'ı fethetmeden geçtiği sonucu ortaya çıkmaktadır.(2)

Oysa Hasan Tahsin Okutan, Şebinkarahisar kitabında Fatih'in Kazankaya geçidinden Kuzeye yönelerek Karadeniz sahiline çıktığı ve buradan Trabzon'a yöneldiği yazılmaktadır. Ayrıca, Kazankaya'ya da kervansaraylar yaptırdığı 1949 itibarıyla bunların sağlam vaziyette bulunduğu belitilmektedir.(3) Aşağıdaki 1923 tarihli haritaya dikkat edilirse burada Kara Mehmet Han ismi göze çarpmaktadır. Bu da burada işelek bir yol olduğunu göstermektedir. Halk arasında ise, Fatih'in Alucra'dan geçtiği ve buradan Trabzon üzerine gittiği rivayet edilmektedir.

Fatih Sultan Mehmed'in bölgeye ikinci gelişi Otlukbeli Savaşıyla neticelenen olay vesilesiyle olmuştur ki bu zamanda Şebinkarahisar kalesi Uzun Hasan'ın komutanı Darap Bey'in elindedir. Daha sefere çıkılmamışken Divan-ı Hümayun'da yapılan toplantıda Sadrazam Mahmud Paşa, Karahisar kalesinin mutlaka feth olunmasını gerektiğini, bu kadar müstahkem bir kalenin ordunun arkasında düşman elinde bırakılmasının tehlikeli olduğunu savunmuştu.
Bunun üzerine Padişah öfkelenmiş; "Maksat kaleler almak değil, düşmanın ordularını yenmektir" demişti. Fatih sefere çıktığında Şebinkarahisar'la ilgilenmemiş, Uzun Hasan'ın kesin yenilgisinden sonra, dönüşte Karahisar komutanı Darap Bey'e haber yollayarak kaleyi teslim etmesini istemiştir. Darap Bey, süratle boyun eğerek kalenin anahtarlarını teslim etmiştir. Bu itaatine mükâfat olmak üzere kendisine Cermen sancağı verildi.(2)
Fatih Sultan Mehmed, Şebinkarahisar'da bir süre kalarak, zafernameler yazmış, buranın imarıyla ilgilenmiş, su yolları ve camii yaptırmış, vakıflar tesis etmiştir.
Bu olay da Hasan Tahsin Okutan'da farklı yansıtılmakta ve Otlukbeli Savaşının Alucra topraklarında yapıldığı anlatılmaktadır. Fatih Sultan Mehmed, Otlukbeli sahrasında 3 gün kalarak devletin Timur'dan beri karşılaştığı bu en büyük tehlikenin atlatılması dolayısıyla, 40.000 esiri parasıyla satın alarak azat etti. 24 Ağustos 1473'de de Osmanlı orduları Şebinkarahisar'a girdi. (4)
XXX XXX XXX
Şah İsmail, Erdebil şeyhlerinin 8. olup, Şeyh Haydar'ın oğludur ve anne tarafından Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan Bey'in (1453-147 torunudur. Anadolu'dan topladığı Türkmenlerle İran'a geçerek orayı Şiileştirdi. Diyarbekir'le Taşkent arasında büyük bir imparatorluk kurdu. Oğlu Tasmâb (1524-1576) ve onun torunu I.Şah Abbas (1587-162 devletin kudretini artırdı. Osm.Dev.T I.Şah Abbas zamanında İngiliz'lerden önemli teknik yardımlar alarak kuvvetlendiler. (5)
Şah İsmail'in Akkoyunlu devletine nihayet vererek İran'da kurduğu safevi imparatorluğu (1502-1736) da göçebe Türkmen kabilelerine dayanıyordu. Saray ve ordu dili Türkçeydi. Bu devletin kurucusu Şah İsmail güzel Türkçe şiirleri ile Türkmenleri kendisine bağladı.
Anadolu'da Türkmenler, bilhassa beyleri, Osmanlı'nın merkezi yönetimi altında bütün imtiyazlarını kaybetmiş, alelâde vatandaş olmuşlardı. Beylik imtiyazları, mezhep meselesinden mühimdi. Anadolu'da Sünni iken İran'a gidip Şii olmaktan çekinmediler. Zira orada eyalet valisi, kumandan oluyor ve bütün imtiyazlarını devam ettiriyorlardı. Anadolu'da ise, Osmanlı'nın İstanbul'dan gönderdiği küçük bir memurun emrindeydiler. Ne vergi, ne asker toplamaları, ne kimseyi cezalandırabilmeleri mümkün değildi. (4)
Şah İsmail, "halife" dediği ajanlarını Anadolu'ya salarak bir taraftan da anarşi ve terör yoluyla Anadolu'da Osmanlı yönetiminin otoritesini kırmaya çalışmıştır. Zira Osmanlı'yı sarsarsa Memlüklerin çökeceğini hesap etmektedir.
Şah İsmail, Fatih'in oğlu II. Bayezid zamanında (1502) 12.000 süvari 35.000 kemankeşle Erzincan ve Bayburd taraflarını vurmuş, yağmalamış bazı yerleri ele geçirmiştir. O zaman Trabzon Valiliğinde bulunan Yavuz Selim hemen Şah İsmail kuvvetlerine müdahale ederek olayların önünü almıştır. (3)
Şah İsmail, ayrıca Dulkadirli Bey'i Alâüddevle topraklarına saldırarak Diyarbekir ve Harput'u ele geçirmiş, bunu yaparken de Osmanlı topraklarına tecavüz etmişti. Alâüddevle Bey, II.Bayezid'in kayın-pederi ve Şehzade Yavuz Selim'in annesi Ayşe Hatun'un babası idi. (4) Bunun üzerine Yavuz Selim müdahalede bulunmuş, bir ara İran toprağına da geçmiş ve Şah İsmail'in kardeşi İbrahim Mirza ile Erzincan yakınlarında yaptığı savaşta esir almıştı. Bunun üzerine Safevi Şah İsmail, Trabzon Valisi Şehzade Selim'i şikâyet etmek ve dostluk teminatını yenilemek üzere İstanbul'a elçiler yolladı. Elçiler, son düşmanlıkların Osmanlıya karşı değil Alâeddevle'ye karşı olduğunu söyleyerek Şah İsmail'in barışçı niyet taşıdığını belirtmişti.(2)
Bunun üzerine Divan-ı Hümayun II.Bayezid'e oğlu Şehzade Selim'e name yazdırarak aldığı yerleri geri iade etmesini isteyince oğluyla arasında ilk sürtüşme yaşanmış, Şehzade Selim bu talebe şiddetle itiraz etmişse de karara boyun eğmişti. Şehzade Selim, Şah'ın kardeşini serbest bıraktığı gibi Erzincan, Bayburt, Kemah ve İspir'i boşaltıp Safeviler'e iade etti. Tepki olarak bunun şerefsizlik olduğunu Erzincan'ı atası Yıldırım Bayezid'n fethettiğini söyledi. Ordu ve Anadolu halkı da bu gelişmeyi olumsuz karşılayarak Şehzade Selim'i haklı buldu. 1510 yılında hırsla izin almadan Kırım Kefe'de Sancak Bey'i olan oğlu Süleyman'ın (Kanuni Sultan Süleyman) yanına gitti. Gerçekte, kayınpederi Kırım hanı Mengli Giray'ın desteğini almaktı. (4)
Zaman, zaman Avrupalılarla birleşen ve fırsat buldukça Osmanlılara hücum eden Safeviler İslam davasına da zararlı olmuş ve Kanuni'nin Avrupa'ya hâkim olarak bu ülkenin ve İslam'ın da tam manasıyla inkişafına engel olmuştur. Osmanlılar İslam davasıyla hemen bütün tarikatlere dayanıyordu. Fakat Safeviler Şii mezhebi dışındakilere hiçbir özgürlük tanımıyor, bu sebeple Sünnileri ya cebren Şii yapıyor ya da öldürüyordu. Osmanlılarda devlet erkânı bütün meseleleri Divan'da müzakere edip karara bağladığı halde, Safevi devletinde böyle bir istişare organı veya kabine mevcut değildi. (5)
Şah İsmail, II.Bayezid'in devlet işlerine karışmamasından yararlanıp, Anadolu'ya dervişler göndermiş, halkı kendi mezhebine çekmeye çalışmıştır. Anadolu'ya gelen şeyhlerden birisi de Şahkulu'ydu. Şahkulu diye bilinen Mirali Halife 20.000 kişilik bir kuvvetle önce Niksar, sonra Şebinkarahisar dolaylarını basarak halkın malını mülkünü yağma etti.(3)
Ancak, Şahkulu özellikle Toroslar ve civarında etkili oldu. Bunun üzerine devlet Şahkulu'nu yakalamaya Anadolu Beylerbeyi Karagöz Ahmed Paşa, Amasya Sancak Beyi Şehzade Ahmed ve Niğde sancak Beyi Şehzade Mehmed'i memur etti. Karagöz Paşa ile Kütahya önünde karşılaşıp yenilince civardaki daha kaçtı. Kütahyalılar ve Karagöz Paşa'nın askeri, Şahkulu'nun malını yağmaya başladılar. Bundan yararlanan şahkulu, hızla dağdan inerek yağmacıların üzerine saldırdı. Karagöz paşa esir edilerek başı kesildi.
Peşinden Veziriazam Hadım Ali Paşa gönderildi. 500 kadar yeniçeriyle Şahkulu'nun peşine düşen paşa ona yetişti ve savaşa tutuştu. Fakat Şahkulu'yla birlikte o da yaralandı. Her ikisi de öldü. Kaçanlar Şah İsmail'in yanına sığındılar. (6)
1514'de Yavuz Sultan Selim'le Çaldıran'da savaşa tutuşan Şah İsmail askerlerinden birinin Şah benim demesinden yararlanarak kaçtı. Fakat karısı Taçlı Hatun, hazinesi ve bütün eşyaları Osmanlıların eline geçti. Bu yenilgiden sonra Sultan Selim'e elçi yollayarak barış yapmak istediyse de kabul edilmedi. Kanuni Sultan Süleyman zamanında 38 yaşındayken 1524 yılında öldü.
Bunların haricinde Şebinkarahisar-Alucra'da gelişen en önemli olay celali isyanları sırasında yaşananlardır ki bu olay "Kuyucu Murad Paşa Alucra'dan Geçti" yazımızla tüm detaylarıyla incelenmiştir.
Osmanlı döneminde Şebinkarahisar Sancak Beyliği olarak idare edilmiş olup, anılan dönemde bölgede kurulan pek çok sosyal ve hizmet içerikli vakıflarla yönetimin yükü hafifletilmeye çalışılmıştır. Vakıf kurulumunda "Miri" sistemi uygulanmıştır. Yani toprak mülkiyeti devlete ait olmak kaydıyla buradan elde edilen vergi gelirleri vakfedilen kişiye ve ondan sonra evlatlarına bağışlanmıştır. Bunun karşılığında da onlardan belirli hizmetleri yerine getirmeleri vakıf sözleşmeleri gereğince beklenilmiştir. Bu konuyla ilgi ayrı bir yazı daha yazmaya çalışılacaktır. Ayrıca bölgede "Tımar" sistemi de uygulanarak bir yerin vergi gelirleri devlete asker beslemek veya görevler yüklenmek karşılığında emir ve sipahilere bırakılmıştır.

Geri
Henüz yorum yapılmamıştır.

Oylar:
Average members rating (out of 10) : Henüz Oylanmamış   
Votes: 0