osmanlı Teması
RSS
Siteye Giriş Favoriler
  • Büyük Tutkular Yeteneğinide Kendisi Yaratır.(Fatih Sultan Mehmed Han)
  • Davamız Kuru Bir Cihangirlik Davası Değildir Davamız Bilakis İslam Davasıdır(Ertuğrul Gazi)
  • Osmanlılar Kainat Tarihinin Gördüğü En Büyük İmparatorluklardan Birini Kurdular.
  • Osmanlı Başarısının İki Sebebi: Devlet Teşkilatında Mükemmellik Ve Askeri Teknikteki Üstünlük İdi.
  • Osmanlı Başarısının Asıl Sebebi: Adalet Düzenindeki Üstünlük Ve İnsaniliktir.
  • Osmanlı Bu Gün: Dünyanın Geri Kalan Devletleri Toplam Gücü Üzerinde Bir Kudrete Sahiptir.

Sultan Dördüncü Mehmed Biyografisi8

4. Mehmed Biyografisi8
4. Mehmed Biyografisi8
İmamlar Sesini Yükseltiyor!


Padişah; bazı cedleri gibi, meselâ 2. Selim gibi, bir müddet 3. Murad gibi, Sokullu Mehmed Paşa gibi bir veziriazamı bu­lunca da İşe karışmamak yolunu nasıl tuttularsa, Sultan Mehmed'de Köprülü Mehmed ve Fâzıl Ahmed Paşalar gibi kiymetdar, veziriazamları bulunca yetkilerine karışmaması, yanlış değildir diye düşünüyorum.

Tabiiki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, padişahın arzusu hi­lafına Viyana üzerine yürüdüğünde müdehale etmemesi, ve­ziriazamın selefi Köprülüler gibi olabileceğine ihtimal verme­sinden kaynaklandığı ortadadır. Halbuki; daha çocukluk dö­neminde Turhan Valide Sultan'ın işe yarar vezir bulmak için ne kadar çok sadrıazam değişmesine müsaid davrandığını birazda düşünmek lâzım. Belki de sık sık sadrıazam değiştir­mesi, devlet de hanedan değişimine göz diken olu yüzden fazla görevde tutmadığını teemmül gerekir. Amma Köprülü­ler gibi sadık, ahlâk sahibi becerikli insanları bulunca da iki adamla yirmi seneyi aşan bir görev beraberliğinde padişa­hında hayli hissesi vardır. Merzifonlu'nun infazı, kahtı ricali getirdi sanki. Vezirleri başarılı görmek kabil olmuyor, biribir-leriyle çekişmekten memlekete faydalı olamıyorlardı. Düş-manlarsa mukaddes bir ittifakla birleşmişler, devamlı saldırı­yorlar. Günlerden bir gün; Hacı Evhaddin Tekkesi Şeyhi Hacı Hüseyin Efendİ'yi avlanmak üzere bulunduğu Davud Paşa'da iken bahse konu semtin camiine vaaz vermesi için davet ed­er. Fakat: "Hüseyin Efendi; Vaaz dinlemek isteyen İstanbul'a gelir herkes giBi camie girip dinler." Dedikten sonra: "benim söyleyeceğim av'dan elçek, gel tahtında otur. İbadet ve ta~ atle meşgul ol, ülke harabeye döndü, ibadullahı gör ve onla­rı gözet" Diye haber gönderdi. Padişah gönderdiği dâvetçı-den, yukarıdaki cevaplan aldığında hayli kırıldı. Bu sefeı de başka bir zâtı davete karar vererek dâvetçi gönderdi. Bu zât da Bayramiye'ye mensup şeyhlerden Himmetzâde Abdullah Efendi idi. Padişah davetini red etmeyi uygun görmeyen Himmetzâde DavudPaşa Camiine gitdi. Verdiği vaaz dinle­yenleri hüngür hüngür ağlatacak meşrebde idi. Söyledikle-riyse, özetle: "Ümmeti Muhammed, devlet sahipsiz kaldı, şehir ve kaleler düşman eline düşüp cami ve mescitler kili­se oldu. Fiillerinizi değiştirin, günahınıza tövbe edin; şimdi­den bize lâzım olan, gözümüzün yaşından çimen bitinceye kadar başımızı yerden kaldırmamaktır." Dedikten sonra pa­dişaha tarizle: "Nedir bu inip binme? Bu hay huy ve nefsi emmarenize uymalar? Nice bir gaflet uykusunda yatıyorsu­nuz? Gerçi padişahlar av'a gidip gelmişler amma ancak şimdi zamanı değil! Her zamanında bir icâbı var dedi." Padi­şah ise sözün döküldüğü alanı intikal ettiğinde kızdı ve atına binip, kürsüyü ve şeyhi vaazda bırakarak ava çıkmayı tercih eyledi. Bundan böyle kendisinin avda olduğu zaman bölge­deki camilerde vaazı yasakladı. Bu yasaklama kararı sonrasında, cuma namazlarını ve dualara iştiraki terk eden padi­şahı ikaz için ulemâ birleşip, şeyhülislamın kapısına dayan­dılar. Sordular: "Padişah Hazretleri niçin Cuma namazına gelmez? Yedekçilikten bozma, bir serhoşu sefihi kaymakam edip devleti sipariş etmiş! Kendi hevâyı nefsine tâbi avında ve kuşunda, vilayatın harab olduğuna bakmayıp umun müs-limiyni görmez oldu ve işte din ve devlet bu hallere girdi eğer padişah ise şikârdan el çekip tahtında otursun ve iba­dullahın hizmetini görsün. Şikâra gittiğine duaya gelmediği­ne rızamız yoktur" Diyerek şikâyetlerini ortaya koydular. Şeyhülislâmı bu şikâyetleri, Recep Paşa kanalıyla padişaha arz ettiğinde padişahda o pazartesi Eminönün'deki Yenicâ-mie gelip, orduların muzafferiyeti duasına iştirak etdİ. Fakat bu ifadelerin padişaha ait otoritenin sarsılması demektir. Va­sıtalı olarak söylenmesi daha zor yenir, yutulur bir işdi! Bun­lar olurken Budin Kalesinin elden gittiği haberi erişdi. Padi­şah bu bilgi üzerine şeyhülislâmı istişare için yanına çağırdı­ğında Efendi: "Bizim yanınıza gelmemize ulemânın müsa­adesi yoktur! Emirîeri ne ise bildirsinler" şeklinde haber gönderdi. Bu cevap da işin vahametini ortaya koyuyordu. Fakat; padişah dâvetine icabet etmeyenin azli gerçekleşti ve Ankaravî Mehmed Efendide makamı meşihate nasbedildi. Yeni şeyhülislâm padişaha güzel bir nasihat çekmek suretiy­le bir ay kadar av yapmamasını sağladı. Ancak bu zevkin tir­yakisi olan padişah oturamadığını ileri sürüp izin istediyse de, uzaklara gitmemek kaydıyla müsaade verildi.



Siyavüş Paşanın Sadareti


Bilindiği gibi; Siyavuş Paşanın İstanbul'a gelip, Recep Pa­şa vasıtasıyla mührü hümayunu ve Sancakı Şerifi padişaha göndermiş olduğunu ve buna mukabil padişahında, bu Emri­vaki karşısında, nefsine mağlup olmayıp, mührü, Sancakı Şerifi ve bir de hattı hümayunla bu tarafa gelmemelerini em­rettiğini kaydetmiştik ve bunlar yeni sadrıazamın eline geçti­ğinde Siyavuş Paşa, maiyetindekiler! toplayıp onlara yüzbe yüz olarak padişahdan gelmiş fermanı okuttu.

Ancak ocaklar halkı, yâni çeşitli askeri sınıfın efrads şu ifa­deyi ileri sürdü: "Bu hattı hümayunu gönderen adamın mut­lak padişahlığını istemeyiz. Burada kışlamayıp da şer'ile dâ­vamızı görmeye İstanbul'a varmayınca hiçbir mahalde dizgi­nimizi çekmeyiz" Demek suretiyle ne padişahın dediği Belg-rad'da kalın sözünü takmadılar ne de her hangi bir yerde du­ralım teklifine de kapı kapadılar. 16/zİlkade/1098-22/ey-lül/1687'de bu hâl tevali edince Siyavuş Paşa madem gide­ceğiz, memâlikimizi bir düzen üzere bırakalım dedikten son­ra, bazı vazifelere tâyinlerde bulundu. Yeniçeri askerinin ısrarı üzerine Ağa'lıktan azledilmiş bulunan Bekri Mustafa Paşaya yeni hizmet yeri olarak Boğazhisar (Çanakkale) muhafızlığını gösterdi.

Kul kethüdası, yâni yeniçeri erkânı harb sekreterini yeni­çeri Ağa'Iığına yükseltti. Bunun adı da, Cadı Yusuf Ağa idi. Bu icraattan sonra istikameti İstanbul eylediler. Ancak; Vara-din'de bulunurken Sadrıazam Siyavuş Paşa; kendi ağzından değilde isyancıların hislerini aktaran şikâyetnameyi de Şey­hülislâm Ankaravİ Mehmed Efendi'ye gönderdi. Din ve imanla namus ve ırz gidip, düşmanlar arasında kötü anılan­lardan olduk padişah tahtında durmaktadır fakat askerde gö­nül birliği olmayıp, bunlarla bir şey yapılmaz.

Büyük çoğunluğun seçimi hepimizde öncülüğünüze ihti­yaç duyup, gidelim ve şer'le dâvamızı halledelim 4. Meh-med'i tahtdan indirip, kardeşi şehzade Süleyman'ı padişah edelim, dediklerini bildirdi. Bunun üzerine Ankaravî Mehmed Efendi; ulemanın reisi olmasından doîayıda gizlice bir top­lantı tertip etdi. Kendisine gelen sadrıazamın mektubunu gelenlere okudu. Onlarda, cevap olarak "Bu noktada bizde as­kerle aynı düşünüyoruz. Padişahın nezdimizdeki itimadı şa­yanı kabul olmayacak derekededir. Nasihat kabul etmiyor, ne kadar işe yaramaz adam varsa onları başa koydu ve ülke bu hâle geldi. Ancak bu isyancı reziller de yarın İstanbul'da neler eder bilemeyiz çünkü bunlar söz anlamaz takımından-sa sıkıntı daha da büyür. Sadrıazam bunlardan, ulemayı dinleyeceklerine dâir söz alabilirse, biz de yardımcı olalım ve daha güç şartlar zuhur etmesin şeklinde cevap verdiler. Sadrıazam Siyavuş Paşa İstanbul'a müteveccihen yolday­ken, padişah Sarı Süleyman Paşa ile Recep Paşayı yanına çağırttı, Boşnak San Süleyman Paşa hemen geldiği saray'da boğularak kellesi yoldaki askere gönderildi. Recep Paşa ise, kendisini almaya gelen Bostancıbaşı'ya "içeride pek önemli evrak var. Birazda üzerime nakit alayım az bekleyin" demek suretiyle içeri girdi. Tebdili kıyafet edip, firara muvaffak oldu. Çıkışını gizli kapıdan yapmıştı. Bu firar, padişaha bildirildi­ğinde hayli kızdı ve ongüne kadar yakalanmazsa, Bostancı-başı'nın öldürülmesini de emretti. Recep Paşa ise tebdili kı­yafet bindiği beygirle Edirnekapı istikametinde uzaklaşırken, esnafın çarşılarından geçerken de şehre haydutlar bastı, dükkanlarınızı kapatın kaçın demek suretiyle bir karışıklık çı­karmaya da gayret sarfettiğini Zübdei Vekaiyat bildiriyor. Pa­dişah; eski sadrıazamın kellesini gönderirken yolladığı yazıda kimlerin kellesini istiyorsanız defter ediniz, ciğerparem Mus­tafa'yı bile isteseniz sizden esirgemem diye yazmıştı. Bunları tutar tutar, kellerini gönderirim. Siz Edirne'de kışlayın tenbi-hini de unutmamıştı. Şüphesizki padişahın bu mektuplara yazdıklarını, harffiyen yerine getireceği sanılmamalidır. Bun­lar zaman kazanmış olmak için yapılan ajitasyon hareketleri­dir. O zamanki tâbir, asileri birbirine düşürmek için serpilen nifak ve şikak teşebbüsleriydi. Eğer altun ile de takviye edilirse, en azından kitleyi, ikiliğe düşürmek uzak ihtimal değil­di-

Padişahın; tahtını muhafaza edebilmek için bazı yollara baş vurmasını makul karşılamak gerekir diye düşünüyorum. İktidarın, buyrun sizin olsun diyenine deli lakabı verildiğini, 1. Mustafa'nın, yeğeni Genç Osman'ı "Nerdesin? Osman; bu bâr bana pek ağır geliyor" diye sedir altlarını arayan olduğu­nu hatırlarsak, dünya saltanatına önem vermeyene deli mi denir? Yoksa akıllımı? Bunu iyice temmül etmek gerek.. Yu­karıda düşüncemizi belirttiğimiz minvalde; 4. Mehmed'de aynı yola başvurmuş Serçeşme Yeğen Osman'ada gönderdi­ği haberde kendisine bin altun gönderdiğini, bu işi atlattıktan sonra kızı Hatice Sultanla evlendireceğini vaad etmekten de çekinmemişidi. Ancak padişahın son hattı hümayunu, yine Siyavuş Paşa tarafından kaderdaşlara okutuldu. Onlar ise, İstanbula varınca padişahımız bellidir." Dediler. Bu arada ise; boşalan sadaret kaimmakamhğına Köprülüzâde Fâzıl Musta­fa Paşa tâyin edildi. Siyavuş Paşa, Fâzıl Mustafa Paşanın eniştesi olduğundan belki kendine faydalı bir yol bulunuru düşünmüş olabilir.

Fâzıl Mustafa Paşayı; Alay köşkünde kabul ederek padi­şah şunları söyledi "sana yapageldiğim cevirlere rağmen ba­na sadakatte dâim oldun. Paşa baban ve biraderin zamanın­daki hizmetleri senden de beklerim dedi. Padişah bu sözleri söylemeğe kendini vicdanen mecbur hissederek söylemişti. Çünkü, Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın infazı sonrasında bu Köprülüler ailesi hayli istiskale maruz kalmıştı ve bu vicdan­ları sızlatacak bir haldi. Bu sırada da Recep Paşa Çatalca'da ele geçirildi ve boğduruldu. Edirne'de kışlamağa razı gelme­yen asker, padişahın hallinde ısrarlı olduğundan, bu hâl padi­şaha bildirildiğinde, 4. Mehmed; Siyavuş Paşa'ya meâlen son olarak şunları yazdı: "Sizin maksadınız malum olmuştur. Ben size yaramadığımı anlıyorum. Beni tahttan indir­meniz murad ise, oğlum Mustafa'yı size Allah'ın emaneti olarak veriyorum. Yerime geçirin ve beni kendi hâlime ko­yun. Allahımızın bir esması da Kahhar'dır. Dilerim Allahdan

ki; cümleniz kahrolasınız!" Diye yazdı. Bu son cümle padişa­hın nefs ve izettini korumasının bir örneğidir ki, kellesini or­taya koymuş olması bakımından takdire şayan bir şecaatdir. 1099/Muharrem başında, 7/kasım/1687'de 4. Mehmed'in menkubiyeti, mahlû padişahın kardeşi şehzade Süleyman, 2. Süleyman unvanı ile Osmanlıya padişah oldu.



4. Mehmed'in Hanımları Ve Çocukları


19. Osmanlı padişahı olan 4. Mehmed'in hanım sayısının sekizinin adından başka bir malumat olmayıp, iki hanımı hakkında geniş sayılmasada bir miktar malumat bulunmuş­tur.

Bunların ilki Mehpâre Emetullah Gülnûş valide sultandır ve 1647'de doğdu padişahdan beş yaş küçüktür. 68 yaşın­dayken, Edirne sarayında irtihal eylemiştir. Deli Hüseyin Pa­şanın Resmo'da Verzizzi sülâlesinden esir alınıp, Turhan vali­deye hediye edilmişti. Padişah bu izdivaçla 1661 'de Gülnûş sultanla başlayan hayat çizgisi 26 sene sürmüştür. Bu ha-nimsultandan olan oğulları 2. Mustafa vede 3. Ahmed ün-vanlarıyla tahta çıktıklarından, iki defa valide sultanlık etme şansı elde etmiştir. Ayrıca Haticesultan adlı kızı bu hanımın­dan doğmuştur 4. Mehmed hân'ın. Üsküdar'da Vâiide Cami­inde yaptırdığı türbeye defn olunmuştur.

4. Mehmed hânın 2. hanımı ise, şâire Afife Haseki olup es-ki sarayda 1688'den sonra vefat etmiştir. Diğerlerinin yukarı­da ki ifademize uygun olarak sekiz hanımın isimleri şöyledir: Râbia Haseki ile Kâniye, Siyavuş, Gülbeyaz, Rukiyye, Cihgn-şûh, Dürriye ve Nevruz hanımlardır. Padişahın kızlarına gelinçe; 1662 doğumlu Hatice sultanhanım 81 yaşında vefat etmiştir. Kabri Yenicâmii türbesindedir. Çokça eskimiş olan Ayvansaray'daki Yavedûd Camiini ihya etdi. Bu sultanhanım 81 sene muammer olmuş ve bu uzun ömürde iki izdivacı ol­muştur. Bunun ilki Musahip Mustafa Paşa ile olmuş 1675'de izdivaç gerçekleşmiştir. Bu dâmad'ın 1686'da vukubulan ve­fatını müteakip dul kalan Hatice sultanhanım, Morali Enişte Hasan Paşaya verilmiştir. Bu evlilik 23 sene temadi etmiştir. Hasan Paşa Î713'de vefat etmiştir sultanhanım ömrünün son otuz senesini evlenmeden tamamlamıştır.

4. Mehmed'in 2. kızı Emetullah sultanhanımın 1670'de doğup 30yaşında olduğu halde 1700 vefat edip, Yenicâmi türbesinde toprağa verildiğini biliyoruz. Bu sultanhanimda iki defa evlenmiştir. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile ilk izdiva­cını yaptığında daha doğrusu nikâhı aktedildiğinde beş ya­şında olan hanımı 2. Viyana bozgunu sonrasında nikâhlısının idam edilmesi hasebi ile 13 yaşında dul kaldıysa da, zifaf vu-kubulmamış olduğundan, bu izdivacın hukuken yapıldığını fakat fiili bir izdivaç olmadığını kaydedelim. 2. dâmad ise Si-lahdar Çerkeş Küçük Osman Paşa oldu. Evlilik Edirne'de 1694'de gerçekleşti. Bu sırada sultanhanımın yaşı 24 idi ve altı sene süren evliliği sonunda vefat etdi.

1681'de dünyaya gelen Fatma sultanhanım'sa 4. Meh­med'in üçüncü kızıdır. Bu hanımsultanda ilk evliliğini Tırnak­çı Çerkeş İbrahim Paşa ile 1696'da 15 yaşında olduğu halde yapmıştır. 1697'de öldürülen daha doğrusu idam edilen Pa­şanın dul Hanımı, henüz 16 yaşındaydı. 2, Dâmad ise Topal Yusuf Paşa ile 1697'de üç sene sürebilen bir izdivaç yaptılar, bu evlilik sultanhanımın vefat etmesiyle noktalandı.

4. Mehmed'in altı tane adları bilinen oğlu doğmuş olup, bunların ikisi, biri Sultan 2. Mustafa, diğeri 3. Ahmed unvan: ile Osmanlı tahtına çıkmışlardır. Dört şehzade ise bebeklik dönemlerinde vefat etmişlerdir. Bunların adları şöyledir: İbra­him, Bayezid, Süleyman şehzadeler ve ümmi Sultandır.



4. Mehmed'in Sadrazamları


4. Mehmed'in ilk sadrazamı Mevlevi Sofu Mehmed Paşa­dır. Sultan İbrahim'in son sadrazamı olmasıyla, otomatikman görevinde ipka olunduğundan çocuk padişahın ilk veziriaza­mı olması kesinlik kazandı. Merhum padişahın katliyle ala­kalı fiil ve rolü ifademizde yer almıştı. Mehmed Paşa, 1060/1650 tarihli vakfiyesindeki bilgilere göre Süleyman ad­lı bir zâtın oğludur. 1051/1641senesinde Kemankeş Kara Mustafa Paşa sadaretinde, başdefterdar görevinde bulunup, faydalı çalışmaları görülmüştür. Yenikapi Mevlevihanesinde Hüseyin Dede dervişlerindendi. 1059/cemaziyeIevvelin 7. /1649 mayısının 19. perşembe günü azledildi. Kabri öldürül­düğü yer olan Malkara'dadır.

Kara Murad Paşa: Aşağı yukarı her Osmanlı ileri geleninde olduğu gibi, Kara Murad Paşa da doğum tarihi bilinmemek­tedir. Arnavut ırkındandir. Yeniçeri Ocağının Samsuncu Orta­sında (bölüğünden) yetişmiştir. Girit'i fethe gönderilen ordu­nun komutanı Yusuf Paşa'nın yanında yeniçerilere komuta eden Ağa olarak vazife yapmıştır. Hanya'nın zaptedilmesin-den sonra Sekbanbaşı makamına yükseltilmiştir. Sultan İbra­him'in son döneminde Girit'te sekbanbaşılıktan infisal etti­ğinden payitahta dönmüştür. 4. Mehmed'in tahta iclasında Yeniçeri Ağası nasbediimiştir. Sofu Paşanın azlinden sonra makamı sadaret Yeniçeri Ağası Kara Murad Paşa'ya düşmüş, Yeniçeri Ağalığı da, Kara Çavuş Mustafa'ya tevdi olunmuştu. Sadrazam ve Yeniçeri Ağası aralarındaki rekabeti, can düş­manlığı hâline getirmişlerdi. Kara Çavuş Mustafa Ağa, Kur çük Valide Turhan Sultan hizbine müntesib olduğundan, ha­yatını tehlikede gören Kara Murad Paşa, sadaretten istifayı uygun görmüş ve Budin Valiliği görevine tâlib olurken, padi­şaha da, ocaktan hiç kimseyi veziriazam yapmamalarını, Melek Ahmed Paşa'nın sadaretini tavsiye eylemiştir. Bir gün önce Bağdad valisi nasbolunan Melek Ahmed Paşa bu gö­revden alınmış ve sadareti uzma makamına yükseltilmiştir. Kara Murad Paşa üçyıl süren Budin Valiliğinden sonra İstan­bul'a gelmiş ve Kaptanı Derya makamına tâyin olunmuştur. Kaptanı Deryalığı esnasında Girit'e asker ve yardım ***
ürme işlemini yapmak üzere donanmayla, Çanakkale Boğazından çıkmıştı. Üzerine saldıran Venedik donanmasını, mağlup et­meyi başararak, Girid'in ihtiyacı olan yardımları taşımaya muvaffak olmuştur. Daha sonra veziriazam İbşir Mustafa Pa­şa aleyhine tertiplediği isyan sonunda, İbşir görevinden atı­lıp, idam olunduğunda boşalan sadaret tekrar Kara Murad Paşa'ya verilmiştir. Ancak bu sadareti üç ay sürebilmiştir. Yi­ne kendi İstifasıyla ve talebine uygun olarak Şam'a vali ola­rak gönderilmiştir. Yolda tutulmuş olduğu Humma Hastalığı, Hama şehrinde ölümle sonuçlanmıştır. Oraya defnedilen Mu­rad Paşa altmış yaşlarındaydı deniyor. Paşanın iki sadareti­nin yekünü birbuçuk sene civarındadır.

Melek Ahmed Paşa: Can Mirza Paşanın Abaza diyarından çalıp satışa arzettiği çocuklardan olduğu rivayeti varsa da, Zılhoğlu Mehmed Efendi nâmıdiğer Evliya Çelebi Merhum, ünlü eseri Seyahatnâme'de annesi tarafından akrabası olan Melek Ahmed Paşayı anlatırken, babasına ait Tophane sem­tindeki konaklarında doğduğunu, az sonra yine babası tara­fından alınıp, Abaza diyarına ***
ürülüp, kendi yaşıtları ara­sında yetişip, terbiyesine itina etmek üzere yetiştirilmesi sağ­lanmıştır. Daha sonra yine babası, İstanbul'a getirip, Sultan 1. Ahmed Hazretlerine takdim etmişti ve Melek lâkabı bizzat padişah tarafından verilmiştir, demektedir. 1048/şabanl638 aralık ayında Diyarbekir Valisi olarak saraydan çıkmıştır. Altı yıl sonra, 4. Murad Hân'ın kızı Kaya Sultanhanım ile izdivaç yapmıştır. Çeşitli vilayetlerde valilikle istihdam olunduktan sonra, Kara Murad Paşanın tavsiyesi üzerine boşalttığı maka­ma tâyin olundu. Bu sadarette Kösem Valideyle hanımı Kaya Sultanın iltimasları yok sayılmamalıdır. Melek Paşanın mem­leketin mâli sıkıntısının hafiflemesini temin hususunda, bütün devlet adamlarının sipahilerin, timar ve zeamet sahiplerinin-de, fedakârlık yapmalarını taleb eden tedbirleri yüzünden se­vilmeyen bir kimse olmuştur. Makamı sadarette pekde fazla kalamamıştır. 7/ağustos/1648ile21/mayıs/1649 tarihlerinde bir sene onyedi gün sürmüştür. Bu zat'da altmış yaşlan civa­rında vefat etmiştir. Eyüb Sultan'da Kaya Sultan Yalısı civa­rında üstadı Geçi Mehmed Efendi kabrinin hemen yanına defnedildiği Hasibi üsküdâri'nin "Vefayat Mecmuası" adlı eserinde yer almıştır.

Siyavuş Paşa: Bu sadrazamda Damad olmak şerefine nail olmuştu ve bu da, selefi gibi Abaza kavmindendir. 4. Murad devrinin meşhur Abaza Paşasının mâiyetindendir. Abaza Pa-şa'nın öldürülmesi sonrasında padişah tarafından sarayda ahkonmuştur. Pek güzelce bir zat olan Paşa iki defa sadaret makamına oturmuşsa da, bunu birincisinde, bir ay yedi gün muhafaza edebilmiş, ikincisi Vakai Vakvakiye meselesi esna­sında Zurnazen Paşanın yerine geçmesiyle olmuşsa da, humma'ya yakalanmış, pek bir şey yapamadan vefatı vuku-bulmuştur. İlk sadaretinden önce çeşitli yerlerde valiliklerde bulunmuştur. İkinci sadareti de bir ay yirmiiki gün sürmüş iki sadaretin toplamı 2 ay, 29 gün tutmaktadır. Bu zâtı da bir defasında idam olunmaktan Kösem Mahpeyker Valide Sul­tanca kurtarılmıştır.

Gürcü Mehmed Paşa: Bu zat, sadarete geldiğinde ası sekseni aşmış bulunuyordu. Sadareti 8 ay, 23 gün sürmüşA, tür. Divân'da Hocazâde Mesud efendinin sözleri karsısında"evladım ben bu saçı sakalı devlet işlerinde ağrıttım" cevabı­nı verdiğinde Turhan Valide Sultanın azarlaması pek anılan rivayettendir. Sadaretinden sonra bir çok sürgüne muhatap olmuş, 1660 senesinde son valiliği olan Budin vilayetinde vefat eylemiştir. Vefatında 90 yaşında olduğu söylense de, Vecihİ tarihinde 113 yaşında olduğunu belirten rivayetide bu­raya alalım.

Tarhoncu Ahmed Paşa: Arnavutluk'un Mat kasabasından-dır. Enderundan yetişenlerdendir. 1633 yılında Mısır'a Vali tâyin olunan Bosnalı Musa Ağanın maiyetinde saraydan Mı­sır'a gitmiştir. Sultan İbrahim'in sadrazamı Hezarpare Ahmed Paşa maiyetinde de bulunmuştu. Sadrazamın parçalandığı vakada hayatını kaybetmek üzereyken, şeyhülislâm Abdür-rahim efendi himayesi altına alarak mutlak bir ölümden Kur­tarmıştır. Önce Diyanbekir valiliğine tâyin olunan Tarhoncu Ahmed Paşa daha sonra Mısır Valiliğine nasb olunmuştur. Bu sırada tarihin h. 1 059/m. 1 649 olduğunu görüyoruz. H.1061safer/m. 1651ocak ayına kadar Mısır Valiliğini yürüt­müştür. Azledilmiş ve yerine Hadım Abdurrahman Paşa geti­rilmiştir.



4. Mehmed'in Şeyhülislâmları


4. Mehmed tahta çıktığında henüz yedi yaşının içindeydi tabii Kösem valide sultanın niyabetinde hüküm sürmüştü. Bu sırada makamı meşihatde Adanalı Hacı Abdurrahim Efendi bulunuyordu. Şeyhülislâm Osmanlı devletinin 41. şeyhülislâ­mı idi ve Sultan İbrahim tarafından, 25/nisan/1647'de göre­ve getirilmişti. 4. Mehmed bu şeyhülislâmla 11 ay, 10 gün çalışmıştır ve yerine aslına bakarsak devletin atabeyi duru­munda olan Kösem valide, Hocazâde Mehmed Bahai Efen-di'yi 18/temmuz/1649'da göreve getirdi. Bu zâtın meşihati i sene, 9 ay, 15 gün sürdüğü görüldü. Yerini 43. şeyhülislâm olarak, Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi tâyin edildiğinde tâ­rih 2/mayıs/1651 idi. Bunun 4 ay, 2 gün süren vazifesini Ebu Said Efendiye 2. meşihatini sürdürmek üzere devretmiş oldu bu zât da, bir seneyi tamamlamaya 18'gün kala infisal etdi. Bahaî Efendi ikinci defa vazifeye getirildi. Bu seferki meşiha-ti 1 sene, 4 ay, 17 gün sürmekle beraber, hayattaki nefes sa­yısı da göreviyle birlikte bitti.

Bu sefer halef selef oldu, yâni biribirlerini takip ederek, Ebu Said tekrar ve 3. defa şeyhülislâm oldu 2/ocak/1654'den 1 l/mayis/1655'e kadar 1 sene, 4 ay, 10 gün, sürerek üç meşihatinin toplamı 4 sene, 2 ay, 10 gün ol­muştur.

47. şeyhülislâm olarak Tulumcuzâde Abdurrahman Efen­diyi 9 ay, 25 günsonra makamdan istifaen ayrılmış görüyo­ruz.

Memikzâde Mustafa Efendi 13 saat süren meşihatiyle gö­revde enkısa zaman kalan oldu.

49. şeyhülislâm Mesud Efendiydi ki, bu çok genç adamın meşihati 4 ay; 13 gün sürmüş, azlinden 15 gün sonrada idam ettirilmiştir.

50. şeyhülislâm ise Nahcıvan doğumlu Hanefi Mehmed Efendide vazifede, 4 ay, 5 gün kalabildi. Balızâde Mustafa Efendi, 6 ay, 2 gün kaldığı makamdan ayrıldığında takvimler 23/mayıs/1657'yi gösteriyordu. Bolulu Mustafa Efendi 1 se­ne, 9 ay, 28 gün sürecek hizmetine başladığı târihin son hiz­met günü 20/mart/1659 oldu ondan boşalan yere, Bıçakçı-zâde Esirî Mehmed Efendiyi getirdiler. 2 sene, 10 ay, 14 gün sürmüştü.

54. şeyhülislâm Sunîzâde Mehmed Efendi, 3/şu-bat/1662'de göreve başlamıştı. Minkârizâde makamı meşi-x hate geldiğinden 11 sene, 3 ay sonra giderken târih 21/şu-bat/1674idi.

İstikrar avdet etmiş olmalıki Çatalcalı Ali Efendi, 12 sene, 7 ay, 4 gün süren meşihat dönemi tamamlandığında, târihler 27/eylül/1686'idi. 57. şeyhülislâm Ankaravî Mehmed Efen-didel sene, 1 ay, 5 gün sürdü ve makamı vefatıyla boşaldı.

Debbağzâde Mehmed Efendi; 2/kasım/1687'de vazifeye tâyin edildi. 3 ay, 12 gün makamda kaldı ve de yerini, 59. şeyhülislâm Erzurumlu Hacı Feyzullah Efendiye bıraktı. Fa­kat bu zâtın ilk meşihati 17 gün sürebildi. Şeyhülislâmın al­tıncı günü dolarken, 4. Mehmed'in tahttan indirilmesi ger­çekleşti. Böylece 4. Mehmed; 19 defa şeyhülislâm tâyini yapmışsa da, iki zâtda ikişer defa meşihate geldiğinden on-yedi ayrı kişi ile çalışmıştır.

Dördüncü Mehmed döneminin, uzunluğu ve çok dönemli bir devri ihtiva etmektedir. Biz, burada yukarıda tamamlayıcı malumat olarak aşağıdaki çalışmayı ayrıca eserin bu sahife-lerine dercini uygun gördük. Köprülü Mehmed Paşanın vefa­tından sonra, vasiyeti üzerine sadarete oğlür Köprülü Fazıl Ahmed Paşa getirilmişti ve yaşı henüz 27 idi.

1072/1661tarihi yeni bir dönem başlatmıştı. Baba vezir, ülkenin iç nizâmını temin ettikten sonra yavaş yavaş serhad boylarında, kıpırdanan düşmanlara haddini bildirmek üzere harekete geçmişti ki, ecel onu yakaladı. Bahse konu hazırlık­ları oğul sadrıazam Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa devraldı. Avusturya son zamanlarda Erdel işlerine pek karışır olmuştu. Hatta söz konusu belde üzerine asker bile sevketmişti. Bu mesele hakkında Avusturya ile yapılan müzakereler bir se­neden çok sürdü. Sonunda müzakereciler geri çekildi. 1073/1663de mecburen Nemçeliler üzerine sefer açıldı.

Genç sadrıazam seferin baş kumandanlığını uhdesine aldı. Osmanlı ordularının geçmişde defaatle sopasını yemiş bulu­nan Avusturyalılar, kısa zamanda bu ordunun öncülerini kar­şısında bulduklarında şaşkınlığa düştüler ve hemen, sadrı azamın yanına gönderdikleri elçi ile aldıkları bütün kaleleri geri vermeye, Erdel üzerine sevk ettikleri birlikleri geri çek­meye amade olduklarını bildirdiler.

Fazıl Ahmed Paşa, son zamanda Avrupa siyasi mahfille­rinde Osmanlı'nın zafiyeti hakkında alıp giden dedikoduları, boşa çıkarmak niyetiyle, Osmanlı Devletinin Kaanuni zama­nındaki yapılan antlaşmaya eş bir antlaşma yapmak ve böy­lece Avrupada yayılan düşünceyi çürütmenin yolu olarak se­nede 30 bin altun vermelerini veya bir seferde, 200 bin altun ödedikleri takdirde, sulha razı olacağını serdetti.

Arkasındanda yürüyüşüne devam ederek; Ösek, Budin, Estergon yolu ile Ciyvar kalesi önüne geldi. Vakit geçirmeden mezkur yeride kuşatmaya aldı. Hemen o sırada Kırım Ha-nı'nın oğlu Ahmed Giray 100 bin Tatar süvarisi yanında ol­duğu halde gelip, orduya katıldı. Bu kuvvetin iltihakı, düş­man üzerinde kuvvei mâneviyeyi sarsmağa yetti de arttı biie. Bir aya kalmadan Uyvar kalesi Osmanlı eline geçti. Tunanın karşı yakasına geçen Osmanlı ordusu burada Avrupanın ün­lü komutanlarından Monte Kukuli birlikleriylen tutuştu. Mon­te Kukuli burada mağlup oldu. Tatar süvarileri de, Silezya ve Moravya'yı çiğneyip yağmaladılar. Avrupalılar bu Osmanlı başarısı karşısında birleşmeyi ve Avusturya'ya yardımı karar altına aldılar. Çalışmalara başladılar ancak kış bastırdığından onların ameliyesi yarım kalırken, Fazıl Ahmed Paşa da, kış­lamak ve ordunun eksiğini gediğini tamamlamak üzere Belg-rad'da kışlağa çekildi. Bizim tarihlerimizdeki adı Demirkazık, olan meşhur Avusturyalı generallerden Zirinyi, Kanije kalesi­ni kuşatma altına almışsa da, Fazıl Ahmed Paşa'nın gönder­diği kuvvetler karşısında mağlup olmuştu. Bu vaziyet Avus-^ turya imparatorunu 25 sene temadi edecek bir sulh yapma mecburiyetine taşımıştı.

1075/1664'de Avusturya Erdel'i ve civar kalelerini boşal­tacağı gibi, defaten 200 bin duka altunu verecekti. Nevarki sadrazam bu teklifi az bularak elçileri geriye gönderme yolu­na gitti. Askerleriyle San ***ar üzerine yürüdü. Raab Nehri üzerine köprü kurdurarak öteki sahile geçti. Mevsim gereği Raab suyunun taşması, karşı yakaya geçmiş onbin kadar Osmanlı askerinin, kendisinden bir kaç kat fazla Avrupalı müttefik askerleriyle tutuşması, askerin geri kalan bölümü­nün öbür tarafta kalması ve karşıya geçiş yolu olmak üzere yapılan köprüyü kabaran suların ***
ürmüş bulunması, karşı­da mahsur kalan kendinden bir kaç misli kalabalıktaki düş­manla boğuşa boğuşa şehadet şerbeti içen islâm askerini, bulunduğu yakada çaresizlik içinde seyretmek mücahidlerin, canevinden vurulmalarını intaç etmişti.

Düşman müttefik ordusunun bu savaştaki kumandanı da­ha önce, Fazıl Ahmed Paşanın yendiği meşhur Monte Kukuli idi. San ***ar Meydan muharebesi diye tarihe geçen savaşı, fevkalâde güzel bir şekilde tahlil etmiş bulunan. Gazi Ahmed Paşanın bir araştırmasını, ehemmiyetine binaen bölüm sonu sayfalarımıza almayı lüzumlu bulduk.



Girid Meselesinin Halli


Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa, Avusturya seferinden dö­ner dönmez, 1055/1645'de açılmış olan Girid seferi bunca zaman devam etmekte ve nice memleket evlâdının şehadet şerbetini içmesine sebeb olan savaşa son noktayı koyma ha­zırlığına girişmişti. Bu yirmi sene zarfında Girid'in bir çok bölgesi devletin eline geçmişti amma pek muhkem ve meta­netle savunulan Kandiye ele geçirilememişti. Burası müca­hidlerin yed'ine geçmeden, Ada'nında fethi gerçekleşmiş sa­yılamazdı. Bu büyük gaileyi ortadan çıkarmak için gerek de­niz kuvveti, gerekse kara birlikleri hazırlıklarına girişti.

1076/1665 senesi ortalarında Edirne'den yola çıktı. 1077/1666'da Hanya'ya geldi. Kandiye'yi muhasaraya aldı. Ancak bu muhasara iki sene, sürdüğü halde başarıya ulaşı­lamadı. Sebebse, donanmanın pek kuvvetli olmamasından ve yeterli muaveneti gösterememesinden kaynaklanmıştı. Ancak düşman bu kuşatmaya 2 sene mukavemet edebildi­ler. Çünkü şehirde yiyecek azalmış, çarpışanların sabrı tü­kenmişti. Şehrin muhafızı sadrazamın son hücumundan son­ra bir murahhas yollayarak, Venediklilere üç iskele bırakıl­masını taleb eder. Bu iskeleler Suda, Ispiralunga, Garabi-ye'dir. Osmanlılara gelecek her hangi bir zarardan Venedik sorumlu tutulacak, bu hususta Galata'da bulunan Venedik Balyozuna müracaat mahalli sayılacaktır. Bu şartlar altında Kandiye kalesini teslim edebileceklerini söylediler. Malum ol­duğu üzere Girid fethi başlangıcından, nihayetine kadar veri­len şehid sayısı yüzbini aşmıştı. Yalnız Fazıl Ahmed Paşa'nın saldırıları otuzbin kişinin telefatına sebeb olmuştu. 27/ey-lül/1669'da Kandiye teslim alındı. Bu teslim alış Osmanlıla­rın enson büyük zaferidir. ;

Fâzıl Ahmed Paşanın Şahsiyeti


Döneminin en büyük devlet adamı dense doğru bir tesbit yapmayı başarmış oluruz. İlim sahibi ve faziletli bir kimseydi. Çok konuşmaz, maksadını kestirmeden yerine getirmeye ça­lışırdı. Aklı tedbirlere pek ererdi. Mütevazi, eli açık bir kim­seyken, çokça hiddetlendiği Fransa kralı 14. Lui'nin elçisini kendi elleriyle hırpalamış, hapse attırmış, böylece de, bu devletle aramızda büyük bir soğukluk yaşanmıştır. 23 yaşın­da vali olan bu bu zat, sadarete 27 yaşında geldi. Bu kadar genç bir sadrıazam işleri yürütmekte hiç zorluk çekmediğini göstererek dostları sevindirip düşmanları çatlatmayı sağladı.

16 sene fasılasız yüklendiği sadareti memleketin her tara­fına sükunet, asayiş ve adalet içinde yaşayış temin etti. Eğer Paşanın ömrü biraz daha uzun olsaydı, Viyana seferinin mu­vaffakiyetle neticelenmesi mutlaktı. Bu fetih ise nice pürüzle­rin çıkmadan yok olması demekti.



Cehreyn Seferi


1089/1678 senesinde Ukrayna eyaletinin başşehri olan Cehreyn kalesi Rusların eline geçmişti. Gerek bu hududa ya­kın askerlerimizle, Kırım Hân'ı Selim Giray buranın hâlaskar-lığına memur edildiyselerde yapılan çarpışmalar askerimizin başarısızlığını dolaysıyla mağlubiyeti getirivermişti. Padişş'h 4. Mehmed vaziyete müdehale gereğini duyarak, birliklerin hazırlanması çalışmalarına bizzat katıldı. Seferi başlattığında Tuna Yalısına kadar askerle birlikte yürüdü. Burada orduyu, sadrıazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'ya teslim etti. Bu sadrazam düşman üstüne yürürken Cehreyn'L almayı plânla­mış, fakat elinde tutabilme imkânını görememişti. Hakikaten kaleyi kurtarmayı başararak düşmandan aldı ve yıkmayı ter­cih etti. Ardından padişahın yanma avdet etti. Bu sırada İse, Rusların Çarı sulh talebini yapmaya mecbur kalmıştı bile. Teklif kaale alındı, sulh yapıldı vede İstanbul'a avdet edildi.



(İç Asrın Tahlili


Tarihi Encümeni Osmani azasından Ali Sabri bey'in; kuru­luşundan Merzifonlu Mustafa Paşa dönemine kadar geçen vak'a, varılmış bulunan hedefleri tahlil eden ifadesiyle sayfa­mızı süslüyoruz: "Üç asır içinde irili ufaklı ondört adet devleti ele geçiren, Avrupanın adeta tamamını yumruğunun altında boyun eğdirebilen, arazisinin yüzölçümü bakımından Roma imparatorluğunuda aşmış bulunan Osmanlı devleti, munta­zam kanunlarıyla adilâne ve medeniyete beşiklik edecek mahiyette idare tarzı göstererek parmak ısırtırken, 1000/1592'den sonra yukarıdaki başarıları sergileyememek^ teyse de, yinede Viyana kapılarına dayanmakta, San Go-tar'larda düşmanı sıkıştırmakta pek geri kalmamışda eski şaşaa ve parlaklığı gösterdiği ileri sürülemez.

Esasında: 4. Sultan Murad gibi sağlam kimseler, Genç Os­man gibi genç veya yaşlı fakat genç fikirli padişahlar, Köprü­lüler gibi devlet hayatına yeniden kan ve can veren kimseler, bu devrede de yetişmiş olsalar da, ne eskiler gibi icraat ve faaliyeti nede ötekilerin rezanet yâni ağır başlılık ve kifayeti yetersiz, çürümekte olan uzuvlarıyla, Osmanlı tamamıyla de­vasız olmamıştır.

Diğer bir anlatımla; her birinin kendi tesir ve faaliyeti, yine kendi zamanına bağlı kalmıştır. Çünkü, bu uzuvları çöküşe mahkûm eden sebebler ve alametler çeşitli idi. Bunlardan bazılarını hemen aşağıda belirtelim:

Birinci sebeb padişahların vaziyeti idi. Kuruluş ve müte­akip dönemde padişahlarımız ordularının başında bulunur hatta savaşların en kanlı bölgelerinden kılıcından kan damla­yarak çıkarlardı. Genç Osman'ı Lehistan seferi, 4. Murad'ı Bağdad ve İran seferleriyle, 4. Mehmed'in Köprülü vezirin ıs­rarlarıyla katıldığı Lehistan seferi, 2. Mustafa'nın katıldığı bir kaç sefer sayılmaz ise padişahların, 1000/1592'den sonra seferlere katılmadığı çok net gözlemleniyor. Esasta padişah­ların askerin yanında ve başında bulunmasının önemini tarih pek net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ancak tarihin ortaya koyduğu bu faydalar pek iyi değerlendirilemedi. Sultanlara söz geçirilemedi.
Biyografinin Devamı İçin Tıklayınız

Geri
Henüz yorum yapılmamıştır.

Oylar:
Average members rating (out of 10) : Henüz Oylanmamış   
Votes: 0