osmanlı Teması
RSS
Siteye Giriş Favoriler
  • Büyük Tutkular Yeteneğinide Kendisi Yaratır.(Fatih Sultan Mehmed Han)
  • Davamız Kuru Bir Cihangirlik Davası Değildir Davamız Bilakis İslam Davasıdır(Ertuğrul Gazi)
  • Osmanlılar Kainat Tarihinin Gördüğü En Büyük İmparatorluklardan Birini Kurdular.
  • Osmanlı Başarısının İki Sebebi: Devlet Teşkilatında Mükemmellik Ve Askeri Teknikteki Üstünlük İdi.
  • Osmanlı Başarısının Asıl Sebebi: Adalet Düzenindeki Üstünlük Ve İnsaniliktir.
  • Osmanlı Bu Gün: Dünyanın Geri Kalan Devletleri Toplam Gücü Üzerinde Bir Kudrete Sahiptir.

Sultan 5. Murad Biyografisi 3

Beşinci Murad 3
Beşinci Murad 3

Yüzbaşı Çerkeş Hasan Bey'in Seng-İ Kitabesi




Çerkeş Hasan Bey'in bu fevkalbeşer harekâtı, millet içinde kendisine manevî bir kürsü ihdas eylemişsede, Sultan Ab-dülhamid Cennetmekân bu Gazi ve şehidin kabrini yaptıra­rak, aşağıdaki ifadeyi kabir taşına silinmez harflerle kazıt­mıştır ve nazikâne vak'aya bigâne olmadığını da sergilemiş­tir.

"Ve kefâ billahi şehîdân Muhammeden Rasûlullah. Meşa-hir-i ümera ve guzzât-ı Çerâkiseden Diş Buraktzâde Gazi İs­mail Bey'in mahdumu olup, Mekteb-i Fünûn-ı Harbiye'de ik­mâl-1 tahsil eyleyerek kolağalık rütbesini ihraz etmiş iken, genç yaşında oell-i ni'meti uğrunda fedâry cân eden mer­hum ve mağfurunleh Çerkeş Hasan Bey'in rûhiy-çün Fatiha. Sene 1293/1877



Meşrutiyetçiler Rahatlıyor


Merhum Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı Padişahları adlı eserinin, 419. sh. de, Mütercim Rüşdü Paşa, Serasker heyu­lasının ortadan kalkmasıyla ve şuuru muhtel bir padişah ile ülkeyi idare edeceğini sanmakla beraber, meşrutiyet'e sami­miyetle taraftar Süleyman Hüsnü Paşa ve diğerleri ki, arala­rında Midhat Paşa'da vardır, teşkilât-ı esasiye yapmak, mec-lis-i mebusan kurma hususunda ısrarlıydılar ve bu sadrıazam bu zevata karşı direnecek kadar metanetli bir adam değildi. Ancak meşrutiyetin padişahı, zıvanası oynamış bir Sultan Murad ile kâbil-i telif değildi. Rüşdü ve Midhat Paşalar, Kâ­ğıdhâne Kasrında oturmakta olan 34 yaşındaki şehzade Ab-dülhamid Efendiyi ziyaret ediyorlar, konuşup birbirlerini tartı­yorlar ve Abdülhamid, sadrıazama iş başına geldiğinde göre­vine devam ettireceğini tebşir ederken, Midhat Paşa'ya da, "Meşrutiyet ve meşveret usûlüne dayanmadan saltanatı zâ­ten kabul edemem" demek suretiyle, meşrutiyete saygılı bir padişahın karşısında olduklarını ihsas ederken, bu zat'lardan Midhat Paşa'ya, üzerindeki gömlekte bulunan pırlanta kol düğmelerini çıkarıp, hediye etti. Midhat Paşa'nın vârisleri yıl­lar sonra avrupada. bir kuyumcuya dörtbin Osmanlı altununa satmışlardır. 2002 yılı râyiciyle bu rakamın 44 milyar lira ci­varında bir paraya denk olduğu görülür. Bu hediye İlede Sul­tan Abdülhamid, otuzüç yıl parlayacak bir siyaset güneşi olarak Kâğıthane Kasrından cihan siyaset adamlarının üzeri­ne doğmaya başlamıştı. Kâğıdhâne görüşmesinden sonra ricâl-i devlet, 5. Mehmed Murad Hân'ın kifayetsizliğinde ka­rar kıldı mekanizmayı işletti doksan üç günsüren ve kendisi­nin, ızdırapmı? Saltanatını? Ne olduğunu pek fehmedemedi-ği vazifesi doksanüç günde tamam olmuş idi. Şerullah Hayrullah bir fetva daha kaleme aldı. Bu fetvâ-yı şerifeyi aşağıya alıntılıyoruz:

"İmâmü'l müslimîn cünûn-ı mutbık ile mecnûn olmağla imametten maksûd fevt olsa, uhdesinden akd-i imamet münhal olur mu? F, Beyan buyrula.

-El ceuab: Allâhu a'tem, olur. Ketebehü'l -fakir, Hasan Hayrullah ufiyeanhü

Bu fetva üzerine 31/Ağustos/1876'da Salı günü 5. Murad Hân Taht-ı Osmaniye vedâya mecbur oldu. Bir şâir de şu be-yiti inşaa etti:

"Doksan üçde doksan üç gün padişahı dehr olup/ Göçdü uzletgâhina Sultan Muradı nâ Murad"

Taht'dan indirildikten sonra şifayab olan mahlû padişah Murad Hân, kardeşi Abdülhamid Hân'ın nâzik ve merhametli idaresinde ömrünü mûsikî ile ve torunlarına ders vermekle geçirdi. Bu menkubiyeti 27 sene, 11 ay, 29 gün sürmüş ve 64 yaşında olduğu halde 29/Ağustos/1904'de, vefatı vuku-bulmuş Yenicâmi Türbesinde Validesi Şevkefza Kadının yanı­na defnolunmuştur. Ömrünü; girdiği saraydan bir daha dışarı adım atmayarak tamamlamıştır. Kendisini, tahta geçirmek için 20/Mayıs/1878'de ikiyüz kadar Rumeli muhacirini peşi­ne takarak, Sultan 2. Abdülhamid'i hâl ve 5. Mehmed Mu-rad'ı tahta iclâsa kalkışan sarıklı ihtilalci diye adlandırılan, maceraperest Ali Suavi Bey, Beşiktaş Muhafızı Hacı Hasan, nâm-ı diğerle Yedi/Sekiz Hasan Paşa'nın kuvvetli, kolunun indirdiği bir sopa darbesi, bu mecnun adamın hayatının ni­hayete ermesine yetti. İşte bu teşebbüs, evhamlı bir insan olan Abdülhamid Hân'ı huzursuz ettiğinden, biraderinin sa-ray'dan dışarıya adım atmasına müsaade vermedi. Ancak eski padişahdan gelen her isteğe evet demiş, Sultan-ı sabıkda, padişahın evet demeyeceği hiç bir şeyi talep etmeme nezaket ve basiretini göstermiştir.



Sırbistan Ve Karadağ Savaşı


Tabiiki; Osmanlı devlet zirvesinde bir şeyler oluyor, diye hayat durmuyor, mecrasında akıp gidiyordu. Abdülaziz'in tahttan indirilme tasavvurlarını kuvveden fiile çıkarmaya ça­lışanlar faaliyetine devam ededursunlar, Rusya'nın drije ettiği küçük balkan devlerinden olan Sırbistan ve Karadağ'ı ve bunların reisi oian Sırbya'da Prens Milân, Karadağ'da ise Nikola iç ittifaklarını teminden sonra, Sırbistan ve Karadağ sa­vunma işbirliği an laşmasını gerçekleştirmişlerdi. Dışarıya borçlanan bu iki devletçik, hayli silahlanmıştı. 16/cemaziye-levvel/1293/9/haziran/1876'da Bulgaristan isyan hareketi­nin bastırıldığı gün, sadaret müsteşarlığı, sadnazam adına Miiân ve Nikola'ya gönderdikleri bir istizah (soru) yazısında, bir şeyler düşünüyorsunuz galiba, seferberlik hâline geçtiği­nize muttali olduk, işin aslı nedir mealinde bir cevap verilme­sini isteyen bir talepti.

Milan; verdiği cevapda, yakın bir zamanda İstanbul'a adam göndereceğini, bu özel vazifelinin durumları izah ede­ceğini bildirmişti. İki hafta sonra ise, babıâli karşısında özel vazifeli beklerken, bir ültimatom buldu. Bu ültimatomda Bosna-Hersek hattından dolayı hayli sıkıntılı vaziyet yaşadı­ğını, zararlarının tadat edilşmeyecek kadar çok olduğunu, başıbozuk kuvvetlerin kendi köylerine saldırılarda bulundu­ğunu bildirmiş ve Bosna'yı istemiştir. Akabinde Karadağ Prensi Nikola'da aynı yavelerle dolu bir yazı göndererek, o da Hersek için benzer talebde bulunmuştur. Bunlara verilen ret cevaplan karşısında, Milan isyan etmiş ve bunun sebebini bir ilânname ile efkârı umumiyeye duyurmuş, 2/T Temmuz/l 876'da harekâtı başlatmıştır. Bu durum karşısında da Osmanlı hükümeti yapa askerî harekâtın esbab-ı mûcibesini resmî bir beyanname hâlinde yayımlamış ve asâkir-i.şahane­ye isyanı durdurun, isyancıları tenkil emri hükümet tarafın­dan emredilmiştir.

Hemen her şeyden evvel ortaya koymak gerekirki, mey­dana gelen bu kıyam hadisesini iç mesele addetmek elzem­dir zira Sırbiya bize teba olup, bu bakımdan hadise iç mesele olarak mütalaa olunur ne varki, Ortodoksluğu kullanmayı yaklaşık bir asırdır hayli kullanan Rusya, bu hareketin a'jita-törü olduğu, onlarda pek üst seviyede bu hususda avrupalı devletlerin müsamahasına nail olduğundan hükümet-i Os­maniye biraz yavaş hareket etmek mecburiyetinde kalmıştı.

Arkadan durum mühim bir savaşa dönüşebilir endişesiyle, her ne kadar Sultan Abdülaziz Hân, dünya'nın 2. büyük do­nanmasını vücuda getirmiş ve itibarımızın birazcık yükseldiği görülüyorsa da, balkan âlemi bir barut fıçısı olarak duruyor ve o fıçıyı patlatacak kıvılcım bizim hareketlerimizden sıçra-mamalıydı. Yapıla bilen istihbar! çalışmalar neticesinde, Mi-lân'ın 30 süvari bölüğü, 120 bin piyade askerine ve üçyüz adetde, topun sahibi olarak bu işe kalkıştığını, Üss-i İnkılab adlı eserde görebilmek kâbildirki, buna İnzimamen Kardağ ve Beyleri Nikola ellibin kişiye varan isyancıyla harekâta işti­rak edince yekûn olarak ikiyüzbin silahlı mevcuduyla bir güç karşımızda belirmiş oldu. Osmanlı genel kurmayı bu kıyamı bastırmak üzere yüzbih asker tahsis etmiş, ancak bu güce kara ve deniz üzerinden takviye yapabilecek tarzda da ted­bire sahip bir plânlamanın içindeydi. Üstelik, Osmanlı asker­leri çok sıkı bir talimli orduyu sergiliyor, yeniçeriliğin ilgasın­dan sonra geçen yarım asır sonunda avrupa tarzı sistemlere muntazam devam eden, kılıcımda kılıcım demeyip, savaşın gerektirdiği bütün silahları istimalde kararlı ve bunu fevkalâde güzel kullanmayı öğrenmiş bir Osmanlı muharip askerleri vardı. Toplarımız, Krup savaş sanayiinin imâl ettiği en son sistemdeki toplanmızdı. Seri atış yapabilen tüfenklerimiz her mücahidin omuzunda asılıydı.

Rusların sadece ajitatör olarak değil gönüllüler adı altında bir çok zabit ve askeri bu isyan içinde bulundurduğu görülü­yordu. Sultan Abdülaziz bölümünün baş taraflarında bahset­tiğimiz gibi balkanlarda birbirini takip, eden kıyamlar, komi­tacılıklar bu bölgede dünyayı yönetmek isteyen zihniyetlerin istediği anarşiyi yaşaması elbette tesadüf değildi.

Bu bölge, bölge parçala, yut politikasının sahibi emperya­listlerin ve onların beyni olan siyonizmin tezgâhlaması oldu­ğunu dönemin Osmanlı ricali fark etmiyor, Kâğıdhane'deki adam Veliahd Abdülhamid Hân, bunlar büyük bir belânın ha­bercileri olan vak'alardır düşüncesini kafasında şekillendiri­yordu.

Gerek Sırp, gerekse Hersek ve gereksede Karadağlıların ittifak hâlindeki kuvvetlerine Rus generallerinden Çernayef kumanda ederken, Almanya'nın matbuatı, bu isyan değil, Osmanlı-Rus harbi diye yazmalarına sebeb olarak Çerniyef i ve mezun Rus zabitlerini göstermekten kendini alamıyordu. Bahse konu Çernayef, elinde bir sigara olduğu halde yaşıyor ve yakmak için ateş vermeyi teklif edenlere, İstanbul'a girdi­ğimizde yakacağım sözleriyle mukabele mukabele ediyordu. Fakat kader bu Çernayef'e, Rus Çar'ına yazdığı mektup da, şu satırları yazmayı nasip ediyordu: "Burada hiç yoktan or­dular yapmak mümkün; bu orduları ölüme sürmek müm­kün. Ben bu imkânlardan bol bol istifade ediyorum. Fakat yarattığım orduları sendeleten bir kuvvet var: Osmanlıların yaşayan hatıraları. üç~dört yüzyıl evvel her milleti ve her kudreti yenen asakir-i osmaniye şimdide silinmez hâtırala-rıyla, her teşebbüsü sendeletiyorlar. Ölümden korkmayanlar bu hâtıralardan korkuyorlar. Hemen her yürekte bu korku­yu seziyorum. Demekki yalnız Türkleri değil, onların târihi­mde yenmek lâzım. Bu vaziyette ben Türklerin düzinelerle milleti idare etmelerindeki sırrı da anlıyorum. Onlar milletleri bir kere yeniyorlar; fakat kazandıkları zaferi ruhlarda ve ne­sillerde yaşatmayı biliyorlar. Bir değil bir kaç ihtilâl dahi Türk'ün iliklere işleyen gizil hâkimiyetini yıkmağa kafi gele­meyecek. Türklerde yalnız sonsuz bir cesaret değil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekâsı da varmış. Zâten yarı aurtı­payı, asırlarca boyunduruk altına almak, başka türlü müm­kün olamazdı."Şeklinde Çar'a mektubunda yazması, biz de, mücerreb, yâni bizzat denenmiştir mânasına gelen bu keli­meyi nasılda hatırlatıyor, milletimizin bu mümeyyiz vasfını karşılaştığı vak'alar ve nihayette uğradığı mağlubiyet kafası­na dank ettirmiş böylece bizzat yaşadığı tecrübeyi taksiratını aşılmaz sebeblere yüklemek için buna kani olmuş görünü­yor. Netice itibarıyla bu kıyam hareketini teskin düşüncesi, aşağıda nakle çalışacağımız surette tatbike konuldu ve başa­rıyla sona erdirildi ve devletin tepesinde fırtınalar koparken, asker balkan ovalarında satvet-i Osmanî'yi temine muvaffak olmuştu. 5. Murad döneminde Hüseyin Avni'nin akıbetinden sonra aynı zamanda serdar-ı ekremlikde dâhil olmak üzere; Seraskerlik makamına Çırpanlı Abdülkerim Nâdir Paşa Paşa getirilmişti. Sergerdelerle çarpışmalar parça parça ve çeşitli bölgelerde yapıldıktan bir müddet sonra Ahmed Eyüb Paşayı ordu kumandanlığına getirip ve bu orduyu Niş'de toplayıp bir nizama soktuktan sonra yürüyüşe geçirip, önce Grame de, sonra Kınazvaç üzerine gidilmiş, bu arada Süleyman Paşa fırkasıyla birleşilmiş düşman perişan edilmiş, Knazvaç şehri ise bir yangının enkazı hâline gelmiştir. Daha sonrada Alek-sinaç üzerine yürüyüş sürdürülmüş o sırada Morava Nehrini aşıp gelen Ali Sâib Paşa kuvvetleriyle ittihat olunmuş, Alman askerî otoritelerinin bu Aleksinaç istihkâmlarını, Kırım'da Si­vastopol istihkâmlarıyla müsavi saydıkları basın âleminde zaman zaman yer almaktaydı. Bütün varlığıyla Aleksinaç üzerine yüklenen Osmanlı ordusu büyük bir zafer kazanır­ken, isyancı Prens Milân telâş içinde Avrupa devletlerine ara­buluculuk talebinde bulunmaya baş vurmaktan başka çâre kalmadığını görmüştü. Sultan 5. Murad yerini 2. Abdülhamid unvanı ile Osmanlı'nın başına geçişine bırakmıştı. Bu bakım­dan aslında Sultan Hamid isyan bastırmış, avrupa toprakla­rında seri savaşlar kazanmış bir devletin padişahı olarak cü­lus etmiştir.



5. Mehmed Murad'ın Hanımları Ve Çocukları


Sultan 5. Mehmed Murad unvanıyla Osmanlı tahtına çık­mış bulunan, 5. Murad ontane izdivaç yapmıştır. Bunlardan ilki; 6/Ağustos/1835 Tiflis doğumlu Eleron Mevhibe baş-kadınefendi ile 2/Ocak/1857'de Dolmabahçe Sarayında ger­çekleşmiştir. Bu hanımefendi uzun bir ömür sürmüş, 101 ya­şında olduğu halde 21/Arahk/1936'da Şişli'de vefat etmiştir. Padişah'a bir çocuk verememiştir. Kocasından beş yaş bü­yüktü. Defnedildiği yer malumumuz değildir.

Sultan 5. Murad'ın 2. izdivacı, Reftar-ı Dil Kadınefendi ile 4/Şubat/1859'da Dolmabahçe Sarayında yapmış olup, Genceli'li olan bu hanımıda kendilerinden iki yaş büyük idi. Bu hanımefendi de 3/Mart/193O'da OrtakÖy'de vefat etmiştir. Vefatında, 97 sene, 8 ay, 28 gün gün süren bir ömür geçir­mişti. Selahaddin Efendinin annesi bu hanımdır.

Sultan 5. Murad'ın 3. evliliği de 4/Ocak/1853 senesinde Hopa'da dünya'ya gelmiş Şayan Kadınefendi ile vukubuldu-ğunda, takvimler 5/Şubat/1869 târihini gösteriyordu. Bu hanımefendide pek uzun bir ömür sürmüş, 15/Mart/1945'de İs­tanbul Ortaköy'de vefat etmiştir. Hadice Sultanhanımı dün­yaya getirdi. Bu kadınefendininde makberesi hakkında ma­lumata sahip değiliz.

Meyl-i Servet Kadınefendi, 5. Murad Hân'ın 4. evliliğini yaptığı hanımıdır. 21/Ekim/18 54 'de Batum'da doğmuş olan Meyl-i Servet Kadınefendi, 51 yaşında olduğu halde kocasından önce 9/Aralık/1903'de Çırağan Sarayında vefat etmiştir. Fehime Sultan Hanımı 1 l/Haziran/1875'de dün­ya'ya getirmiştir. Bu hanımefendinin de makberesi hakkında malumat mevcud değildir, ancak Yenicâmi türbelerinde olma ihtimali pek büyüktür.

Artvin'de, 28/Mart/1860'da dünya'ya gelmiş bulunan Re-sân Kadınefendi, 5. Murad Hân'ın 5. izdivacını yaptığı hanı­mefendidir Fatma ve Aliyye Sultanhanımefendiler padişahın bu izdivacının meyveleridir. İzdivaçları Çırağan Sarayında vu-kubulduğunda 2/Kasım/1877'di de vukubulmuşturki, Sultan Murad'ın hâl'inden sonradır, makberesi Eyüb Sultan semtin­de olan, Kapdan-ı Derya Dâmad Mehmed Ali Paşa Türbesindedir.

Sultan 5. Murad'ın 6. izdivacının Cevherriz Kadınefendi ile olduğu ancak bu hanımefendinin doğum yeri hakkında bilgi olmamakla beraber müthiş derece Fransızcaya mâlik olduğu rivayet olunur bu bilgi ve vukufiyeti, üvey çocuklarına öğret­me görevini severek yüklendiği bildirilir, hatıratlarda. 1940 senesinde vefat ettiğinde 78 yaşındaydı ki 1905 senesi son­rasında yâni kocasının vefatından sonra, 2. Abdülhamid'in berberbaşısı bulunan Hüsnü bey ile izdivaç yapmiştırki vefa­tında nereye defnolunduğu hakkında malumatımız olama­mıştır.

7. Kadınefendi Nev-Dür Hanımefendi olmakla birlikle bir malumata vukufiyetimiz olamamıştır.

8. Kadınefendi olarak gördüğümüz Remiş Nâz Hanımefen­di, 5. Murad Hân'dan hemen önce vefat etmiştir.

9. Kadınefendi olan Filiz-ten Kadınefendi, 1865'de doğ­muş, 1945'de dâr-i bekaya intikal etmiştir. Vefatında 80 ya­şındaydı.

10. hanım ise Visâl-i Nur Hanımdır ki malumat yoktur, T. Yılmaz Öztuna Bey, bu hanımın odalık olduğunu kaydetmek­tedir. Ayrıca eski sadrıazamlardan Kıbnsla Mehmed Paşanın damadı olan Osman Bey, Sultan Murad'ın amucasıyia çıkılan Avrupa seyahati dönüşünde, yanında bir İngiliz matmazeli getirmiş ve bundan hem İngilizce, hem İngiliz gelenekleri hakkında malumatlar edinmiş tabii bu arada metresi olarak istihdam ettiğini yazmış bulunduğunu T. Yılmaz Öztuna Bey kay­detmektedir. Bu bayanın İngilizlerin ajanı olduğu hiç şüphe götürmez.

Demek ki, Sultan 5. Murad, amucası Abdülaziz Hân'ın bir İngiliz Prensesiyle evliliği önlerken bunun sebebini hiç tefek­kür etmeyerek olacak, kendine bir müstefreşe almak sure­tiyle ömrü boyunca muhalefet ettiği amucasına bu bahiste de muhalefete devam etmiş görülüyor.

Sultan 5. Murad'ın çocuklarına gelince, dört kızı ile üç oğ­lu dünya'ya gelmiştir. Bu kızlarından ilk doğan Hadice Sul-tanhanim olmuşturki sene olarak 5/Mayıs/1870'e müsadiftir. Moda koyunda Kurbağahdere'deki şehzadenin köşkünde do­ğan bu hanimsultan 67 sene, 10 ay, 9 gün süren bir ömür­den sonra 13/Mart/1938'de Beyrut'da vefat vetti. Şam şeh­rinde Yavuz Selim Camiindeki makberesine defneolundu. Bu hanımsultan ilk İzdivacını pederinin sağlığında 12/Ey-lül/1901'de Yıldız Sarayında kıyılan nikâhla, diğer sultanha-nımlardan Emine ve Fehime sultanhanımlar ile aynı günde evliliğini yapmış oldu. Hadice sultanhanima dâmad olarak, 1870 doğumlu Ali Vasfi Paşa seçilmişti ki bu evlilik 7 yıl son­ra boşanma ile neticelendi. Dah'a sonra Hadice Sultanhanı-ma dâmad olarak 1871 doğumlu Rauf Hayreddin Paşa mü­nasip görüldü. Bu zat, Beyrut'da 1936'da vefat etti. Hadice Sultanhanımin bu iki izdivacından dört çocuğu olmuş, Ayşe Sultanhanım ilk evliliğinden diğer üç. çocuk ikinci izdivacın­dan dünya'ya gelmiştir.

Sultan 5. Murad'ın ikinci kızı olarak 2/Ağustos/1875'de Dolrnabahçe Sarayında doğduğunu görüyoruzki, kendisine Fehime adı veriliyor, vefatı 15/Eylül/1929'da onu 54 yaşında verem'den ecel yakalıyor, Suriye'nin Şam şehrinde Yavuzsul-tan Selim Camiinde Osmanlı'nın vatancüdâ olmuş azalarına ayrılmış bölümde defnolunuyor. Bu hanımsultanın çok zeki ve kültürlü olduğu bir çok mahfillerde beyan edilmiştir. İlk iz­divacını Ali Galib Paşa ile yapmıştır, ablası Hadice Sultan hanımla ve Emine Sultanhanım'la bir likte yapılan düğünle Yıl­dız Sarayında 12/EylüI/1901'de evlilik gerçekleşmiştir. 4/Kasım/1908'de ise Ortaköy Sarayında talak vukubulmuş-tur. Bu Ali Galib Paşa, 2. Abdülhamid Hân'ın bendelerinden Hafız Mehmed Tevfik Bey'in mahdumudur. Bu zat da 26/ Ha-ziran/1950'de vefat etmiş olup, pek yüksek makamlarda ba­şarıyla vazife yapmıştır.

Fehime Sultanhanım, 2. izdivacını Ortaköy Sarayında 1880 doğumlu Mahmud Bey adlı bir yüzbaşı ile 5/Hazi-ran/1910'da yapmıştır, o sırada Osmanlı tahtında bulunan Sultan Reşad bu evliliği tanımamıştır. Bu evliliğin Sultanha-nım'ın vefatıyla bittiğini göz önüne alırsak bir güzel evlilik di­ye vasıflandırmak kabildir diye düşünüyor insan.

Sultan 5. M. Murad'ın Fatma Sultanhanım adlı kızı 19/Ha-ziran/1879'da doğmuştur ki eski padişah menkubiyetinin 4. senesi içindeydi. Fatma sultanhanım, 53 sene, 5 ay, 1 gün

süren bu dünya macerasını Bulgaristan'da Sofya'da noktala^ di. Takvimler, 20/Kasım/19 32 târihini gösteriyordu. Hane­dan üyleri 1924'de TC hududlarına çıkarıldığında Sofya' ya yerleşti. Evliliğini, 1887 doğulu Karacehennemzâde Dâmad Refik (İris) Beyefendi ile 29/ Temmuz/1907'de yaptı. Kabri Sofya'dadır.

5. Murad Hân'ın 4. kızı Aliyye Sultanhanım 24/Ağus-tos/1880'de dünya'ya gelmiş 23 sene, 26 gün yaşadıktan sonra verem hastalığından mütevellid 19/Eylül/1903'de ve­fat ettiki, bu Sultan Murad'in evlâd acısını tatmasına vesile olmuştur, bunun üzüntüsünü yaşayan baba 11 ay, 10 gün sonra Yenicâmi türbelerinde adına tahsis olunana doğru son yolculuğuna çıkmıştır.

Osmanlı devletinin 33. padişahı, 24. Osmanlı hâlifesi olan Sultan 5. Murad'ın erkek çocuklarına gelince bunların sayısı üç tanedir. Bunlann ikincisi ve üçüncüsü, babalarından önce, hele 1866'da doğan ve aynı yıl vefat eden Süleyman adı ve­rilen şehzadeden sonra Seyfeddin Efendi adı verilen bir şeh­zade de 1872'de doğmakla beraber aynı yıl irtihal-i dâr-ı be­ka eyleyip, ilk erkek çocuğu kendisinden sonraya kalan 15/Ağustos/1861'de Dol mabahçe Sarayında doğmuş bulu­nan Mehmed Selahaddin Efendi olmuştur. Bu zâtında rnüd-det-i ömrü, 29/Nİsan/1915'de Feneryolu Sarayında nihayete ermiştir. Yaşadığı 53 sene, 8 ay, 15 gün süren zaman dilimi içinde beş izdivaç yapmıştır. Bu hanımlardan doğan evlatla­rından Osman Fuad Efend^, Kars'da 19/Ağustos/1872'de dünya'ya gelen Jâlefer hanımefendiden tevellüd etmiştir ki, Trablusgarb'a devletin gönüllüler adı altında vatan toprağını savunan bu günkü Libyalıların cedd-i olan Trablugarb ve Su-nûsi tarikatı üyelerinin yanına gönderdiği subaylarımızın ku­mandanı olarak herkesin hayranlığını kazanmış bir askeri li­derdir. Onun emrinde çalışan, Kuşçubaşı Eşref Bey, Süleyman Askeri ve Salih Tunûsî Beylerle daha sonranın paşaları, Enver, M. Kemâl, Nuri (Conker), Ali Fuad'lar Osman Fuad Bey'e büyük hürmet ve sevgi göstermişlerdir. Mehmed Sela- haddin Efendi, bu evladıyla yaşasaydı kimbilir ne kadar ifti­har ederdi. Osmanlı devletinin yerine kurulan Cumhuriyet idaresi, hanedan üylerini yurt dışına bir gecede sürerken M. Kemâl Paşanın, ben bunu Osman Fuad Efendiye nasıl reva görürüm diye günlerce uykusuz kaldığını ve dayanamayıp, hâl-i perişanını kendisine mektupla bildirmek hususunu vicdani bir borç bilmiş ve ahvali ve özrünü bildirmek için ge­rekeni yapmıştır. Daha sonra Arabistan da bu Osman Fuad Efendinin Krallığı söz konusu olmuşsa, İngilizler bu mert Os­manlı kumandan ve şehzadesini ellerinde oynatamayacığını bildiklerinden Arap diplomatların üzerinde nüfuzlarını tatbik etmişler ve bunlarda meşhur anlayışıyla kuvvenin fiile çıkmasını, yâni Osman Fuad Efendiyi Kral yapma proje­sini bertaraf ettikleri görülmüştür.



5. Murad'ın Sadrıazam Ve Şeyhülislâmları

Sultan 5. Murad, amucası Sultan Abdülaziz Hân'ın tahtdan indirilmesinin akabinde Osmanlı tahtına oturduğunda ma-kam-i sadaretde Mütercim Mehmed Rüşdü Paşa bulunuyor­du. Paşa, bu seferki sadaretine yâni, 4. sadaretine 12/Ma-yıs/1876'da mahlû padişah Sultan Aziz tarafından getirilmiş­ti. 5. Murad'a kendi sağlığından uğraşmakdan, kim sad-rıazam, kim şeyhülislâm diyebileceği hâli yoktu. Nitekim devleti böyle bir padişahın elinde istediği gibi yöneteceğine kanaat getiren Mütercim Mehmed Rüşdü Paşa diğer paşala­rın ve bilhassa Hüseyin Avni Paşanın, Yüzbaşı Çerkeş Hasan Bey tarafından pek cesurâne baskınıyla hayatına son vermesinden sonra, nüfuzu çoğalan Askeri Mektepler Nâzın Süley­man Hüsnü Paşa, meşrutiyet üzerine hassaslığını sürdürdü­ğünden, Midhat Paşaysa, 2. sadareti meşrutiyetle birlikte ta­hayyül ettiğinden o da Mütercim Rüşdü Paşaya me saj ver­meye çalışıyordu. Bu arada da, 5. Murad iyice bozulmuş kuvvetli bir tedavi bunun içinde tahtdan istinkâfı gerekiyor­du. Bu hususda, sadnazam ve şeyhülislâm ile diğer ricali devlet ittifak edip padişahı hâl ettiler. Böylece sadnazam ola­rak makamda bulduğu zatın, uğurlamasıyla padişahlığı bı­rakmış oldu. Hükümdar olduğu 93 günü bir sadrıazamla ge­çirmiş oldu diğer tâbirle ne mühür aldı ne de verdi.

5. Murad'ın şeyhülislâmlarına gelince, doksanüç gün sü­ren saltanatında, hiç bir şeyhülislâm değişiklik olmamıştır. Saltanata geldiğinde makam-i meşihatdeyse İmâm-ı Sultani (müfsid imâm )Hâfız Hasan Hayrullah Efendi bulunuyordu. Selefini hâl'e fetva veren bu şeyhülislâm, 5. Murad'ın halifeli­ğinin ilgasinada fetva vermekten içtinab etmedi. Böylece tek sadrıazamla saltanat dönemini bitiren 5. Murad, şeyhülislâm hususunuda aynen bitirmişti. Hasan Hayrullah Efendi'nin ilk şeyhülislamlığı 1 ay, 18 gün sürmüş bu makama gelen 152. şeyhülislâm olmuştur. Yerini Akşehirli Hasan Fehmi Efendiye bıraktığında, takvimler 19/Temmuz/1874'ü gösteriyordu. Bu zâtın 2. meşihati 1 sene, 9 ay, 23 gün, sürmüş Hasan Hay­rullah Efendi 2. meşihatine 1 l/Mayıs/1876'da başlamıştı. 1 sene, 2 ay, 16 gün sürmüştür bu görev fakat 5. Murad bu dö­nem içinde padişahlık nöbetindi tutup yoluna gitmişti. Bu pa­dişahın muasırları, gerek Abdülaziz'in gerekse Abdülhamid-i sâni döneminin ilk yıllarındaki zevat olarak kabullenilebilir. Padişah olarak 5. Murad'ın 93 gün süren dönemi vefat târihi olan 1904'e kadar sürdüğünden o dönem ricâl-i dâhili ve hâ­ricilerinin de muasırı sayılsa yeridir

Geri
Henüz yorum yapılmamıştır.

Oylar:
Average members rating (out of 10) : Henüz Oylanmamış   
Votes: 0