2013-07-19 12:58
Tarih Haber / Avrupalı ya Osmanlı Tokadı
Avrupalı ya Osmanlı Tokadı
Osmanlılar, Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta çıkışından sonra Avrupa’daki fütühat siyasetini, rakip olarak gördükleri Macarlar üzerinde daha da yoğunlaştırmışlardı. Macaristan’ı fetih hedefinin ilk aşaması olan Belgrad alındıktan sonra, Orta Avrupa’nın kilidi durumundaki bu şehir, ileride yapılacak askeri harekatlar için bir üs haline getirilmiş, ikinci aşama olarak, Mohaç Meydan Muharebesi’nde, Macar ordusunun imha edilmesi ve Macar Kralı II.Layoş’un öldürülmesinden sonra “Tarihi Macar Krallığı”na son verilmişti.
Bu olaydan sonra Osmanlıların, Macaristan üzerinde 1526’dan itibaren başlayan ve 150 yıl sürecek olan “Batı Politikası” şekillenmiş buna göre; Macaristan üçe bölünmüştü. Belgrad merkezli, doğu kısımları doğrudan Osmanlı idaresine bağlanmış, Budin merkez olmak üzere “Macar Krallığı” tekrar kurularak, Macar beyleri tarafından kral seçilen, “Yanoş Zapolya” idaresine bırakılmış ve Osmanlı’ya bağlı bir beylik haline getirilmişti. Batıda kalan diğer Macar toprakları ise Macar krallık ailesiyle akrabalık bağı bulunan ve Habsburgların doğu kanadını yöneten, Bohemya Kralı Ferdinand’a miras yoluyla geçmiş, Ferdinand, II.Layoş’un ölümünden sonra varisi olmadığından kendisini, akrabalık bağı nedeniyle “Macar Kralı” ilan ederek Yanoş Zapolya’yı asi ve hain ilan etmişti. Fakat bu durum Osmanlılar tarafından hiçbir zaman kabul görmemiş ve oluşan bu yeni yapıdan sonra Kanuni Sultan Süleyman, kendisine bağlı Yanoş Zapolya idaresindeki Macar Krallığını korumak ve Ferdinand’ın elindeki Macar topraklarını ele geçirmek için üst üste seferlere çıkmıştı.
İşte I.Viyana kuşatması da bu siyasetin bir sonucu olarak meydana gelmişti. Osmanlı ordusunun geri dönmesinden hemen sonra, Budin’e saldıran Ferdinand, Yanoş Zapolya’yı Tokay mevkiinde mağlup ederek şehri ele geçirmişti. Lehistan’a kaçan Yanoş Zapolya, Kanuni Sultan Süleyman’a elçi göndererek yardım ve himaye talep etmiş, isteği kabul edilerek, Mayıs 1529’da “İkinci Macaristan” seferine çıkılmıştı. Sefer sonucunda Budin geri alınmış ve Macar Krallık tacı Yanoş Zapolya’ya tekrar iade edilmişti. Ardından İleri harekete devam eden Kanuni Sultan Süleyman , karşısında savaşacak bir ordu olmadığından bir anda kendisini Viyana önünde bulmuştu.
Kuşatma amacıyla gelinmediği halde, bu şehrin kuşatılmasındaki sebep neydi?
Bu dönemde Habsburg İmparatoru ve Ferdinand’ın kardeşi Şarlken, 1525’te “Pavye Muharebesi”nde Fransa Kralı I.Fransuva’yı mağlup ederek esir almış, bu esaret üzerine I.Fransuva’nın annesi, Kanuni’ye mektup yazarak yardım istemişti. Bu gelişmeler sonunda “Macaristan Siyaseti”nin bir gereği olarak harekete geçen Kanuni Sultan Süleyman, Fransa’yı rahatlatmak ve I.Fransuva’ya yardım amacıyla sefere çıkmış, Ferdinand’ı savaşa zorlayarak gözdağı vermek istemişti.
Kanuni Sultan Süleyman’ın 26 Eylül 1529’da Viyana şehri önlerine gelişiyle birlikte çok şiddetli yağmurlara rağmen şehir büyük bir sürat ve intizamla kuşatılmaya başlanmıştı. Kuşatma sırasında şiddetli lağım muharebeleri, mahsurların huruç hareketleri yaşanmış ve Osmanlı ordusunun beş büyük hücumunun neticesiz kalması üzerine muhasaranın 14 Ekim 1529’da kaldırılmasına karar verilmişti.
Çünkü kuşatma için gereken toplar ve mühimmat getirilmemişti. Ayrıca kuşatma Eylül ayının sonuna denk geldiği ve soğuklar başlamış olduğu için, mevsim de son derece elverişsizdi. Buna rağmen Osmanlı Ordusu şehri çok sıkıştırmış, lağımlar patlatılarak surların bir kısmı yıkılıp, genel bir hücum icra edilmişse de istenilen netice elde edilememişti.
Sonuç olarak, Avrupalılarca başarısızlık olarak görülen “I.Viyana Kuşatması” büyük bir heyecan ve korkuya neden olmuş ve dini bir galeyan meydana getirerek, Avrupa’da, özellikle de Almanya’da milli hislerin uyanmasına yol açmıştı. Genel kanı Hıristiyanlığın tehlike altında bulunduğu şeklindeydi. “Protestan hareketinin lideri Martin Luther bile başlangıçta Türklere olumlu bakarken, bu tarihten sonra onları düşman olarak ilan etmişti. Habsburg İmparatoru Şarlken ve Kardeşi Fedinand, düşmanları olan Fransa ile, Türklere karşı birleşme çağrısında bulunmuş ve Papalıktan da yardım istemek zorunda kalmıştı. Osmanlı’dan destek isteyen ve onların seferleri sonucu Habsburg baskısından kurtulan Fransa dahi bu çağrıya olumlu yanıt vererek ittifaka katılmak zorunda kalmış ve Osmanlılarla ilişkilerini inkar etmişti.
Fakat, Osmanlıların Viyana önlerinde görünmesi Avrupa’da öylesine büyük bir tesir yapmıştı ki 1534 yılında Viyana'daki St. Stephen Katedrali'nde Osmanlı akıncılarının yaklaştığını görüp çan çalarak haber vermekle vazifeli bir memuriyet ihdas edilmiş ve bu memuriyet ancak 1956 yılında, Viyana Belediye Meclisince “Artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığından, bu vazifenin lüzumu yoktur" diye bir karar alınarak kaldırılmıştı.
Bu noktada en yerinde ve bugün bile geçerliliğini koruyan değerlendirme ve tespitlerden birini Tarihçi Albet Sorel yapmış, 1902 yılında Paris’te yayınlanan “La Question d'Orient” adlı eserinde : ''Türkler, Avrupa'da görünür görünmez ortaya bir şark meselesi çıktı... Papazların ve küçük küçük zorbaların idaresine kendisini rahatça teslim etmiş, şarabını içip uyuklayan Avrupa'nın kapısından içeri giren bu dipdiri, erkek güzeli insanlar; yepyeni bir nizam içinde akıp gelen başarılı muazzam kuvvetler, o zamanki Avrupalı'nın örümcekli ve bulanık kafasında bir şok tesiri yaparak onda şifa bulmaz bir dehşet hastalığı! doğurmuştur. Osmanlıların(Türklerin), uyuklayan Avrupa'nın afyonunu patlatması hadisesi, öylesine derin bir tesir yaratmıştır ki, aradan yedi asır gelip geçmiş olmasına ve bir gün eski dipdiri delikanlının, hasta adam! şekline sokulmasına rağmen, Avrupalı'nın yirminci kuşaktan torunları dahi bu Osmanlı(Türk) hastalığından, Osmanlı(Türk) şokundan kurtulamamıştır.'' Demişti. Nitekim, Norveç'te 77 kişiyi öldüren Anders Behring Breivik, yargılandığı mahkemede “Başkent Oslo’da bir değil üç bomba yüklü aracı havaya uçurmayı hedeflediğini, “Osmanlı’nın Viyana’yı kuşatmasının 400'üncü yılı olduğu için saldırı tarihini seçtiğini” söylemişti.
Bu olaydan sonra Osmanlıların, Macaristan üzerinde 1526’dan itibaren başlayan ve 150 yıl sürecek olan “Batı Politikası” şekillenmiş buna göre; Macaristan üçe bölünmüştü. Belgrad merkezli, doğu kısımları doğrudan Osmanlı idaresine bağlanmış, Budin merkez olmak üzere “Macar Krallığı” tekrar kurularak, Macar beyleri tarafından kral seçilen, “Yanoş Zapolya” idaresine bırakılmış ve Osmanlı’ya bağlı bir beylik haline getirilmişti. Batıda kalan diğer Macar toprakları ise Macar krallık ailesiyle akrabalık bağı bulunan ve Habsburgların doğu kanadını yöneten, Bohemya Kralı Ferdinand’a miras yoluyla geçmiş, Ferdinand, II.Layoş’un ölümünden sonra varisi olmadığından kendisini, akrabalık bağı nedeniyle “Macar Kralı” ilan ederek Yanoş Zapolya’yı asi ve hain ilan etmişti. Fakat bu durum Osmanlılar tarafından hiçbir zaman kabul görmemiş ve oluşan bu yeni yapıdan sonra Kanuni Sultan Süleyman, kendisine bağlı Yanoş Zapolya idaresindeki Macar Krallığını korumak ve Ferdinand’ın elindeki Macar topraklarını ele geçirmek için üst üste seferlere çıkmıştı.
İşte I.Viyana kuşatması da bu siyasetin bir sonucu olarak meydana gelmişti. Osmanlı ordusunun geri dönmesinden hemen sonra, Budin’e saldıran Ferdinand, Yanoş Zapolya’yı Tokay mevkiinde mağlup ederek şehri ele geçirmişti. Lehistan’a kaçan Yanoş Zapolya, Kanuni Sultan Süleyman’a elçi göndererek yardım ve himaye talep etmiş, isteği kabul edilerek, Mayıs 1529’da “İkinci Macaristan” seferine çıkılmıştı. Sefer sonucunda Budin geri alınmış ve Macar Krallık tacı Yanoş Zapolya’ya tekrar iade edilmişti. Ardından İleri harekete devam eden Kanuni Sultan Süleyman , karşısında savaşacak bir ordu olmadığından bir anda kendisini Viyana önünde bulmuştu.
Kuşatma amacıyla gelinmediği halde, bu şehrin kuşatılmasındaki sebep neydi?
Bu dönemde Habsburg İmparatoru ve Ferdinand’ın kardeşi Şarlken, 1525’te “Pavye Muharebesi”nde Fransa Kralı I.Fransuva’yı mağlup ederek esir almış, bu esaret üzerine I.Fransuva’nın annesi, Kanuni’ye mektup yazarak yardım istemişti. Bu gelişmeler sonunda “Macaristan Siyaseti”nin bir gereği olarak harekete geçen Kanuni Sultan Süleyman, Fransa’yı rahatlatmak ve I.Fransuva’ya yardım amacıyla sefere çıkmış, Ferdinand’ı savaşa zorlayarak gözdağı vermek istemişti.
Kanuni Sultan Süleyman’ın 26 Eylül 1529’da Viyana şehri önlerine gelişiyle birlikte çok şiddetli yağmurlara rağmen şehir büyük bir sürat ve intizamla kuşatılmaya başlanmıştı. Kuşatma sırasında şiddetli lağım muharebeleri, mahsurların huruç hareketleri yaşanmış ve Osmanlı ordusunun beş büyük hücumunun neticesiz kalması üzerine muhasaranın 14 Ekim 1529’da kaldırılmasına karar verilmişti.
Çünkü kuşatma için gereken toplar ve mühimmat getirilmemişti. Ayrıca kuşatma Eylül ayının sonuna denk geldiği ve soğuklar başlamış olduğu için, mevsim de son derece elverişsizdi. Buna rağmen Osmanlı Ordusu şehri çok sıkıştırmış, lağımlar patlatılarak surların bir kısmı yıkılıp, genel bir hücum icra edilmişse de istenilen netice elde edilememişti.
Sonuç olarak, Avrupalılarca başarısızlık olarak görülen “I.Viyana Kuşatması” büyük bir heyecan ve korkuya neden olmuş ve dini bir galeyan meydana getirerek, Avrupa’da, özellikle de Almanya’da milli hislerin uyanmasına yol açmıştı. Genel kanı Hıristiyanlığın tehlike altında bulunduğu şeklindeydi. “Protestan hareketinin lideri Martin Luther bile başlangıçta Türklere olumlu bakarken, bu tarihten sonra onları düşman olarak ilan etmişti. Habsburg İmparatoru Şarlken ve Kardeşi Fedinand, düşmanları olan Fransa ile, Türklere karşı birleşme çağrısında bulunmuş ve Papalıktan da yardım istemek zorunda kalmıştı. Osmanlı’dan destek isteyen ve onların seferleri sonucu Habsburg baskısından kurtulan Fransa dahi bu çağrıya olumlu yanıt vererek ittifaka katılmak zorunda kalmış ve Osmanlılarla ilişkilerini inkar etmişti.
Fakat, Osmanlıların Viyana önlerinde görünmesi Avrupa’da öylesine büyük bir tesir yapmıştı ki 1534 yılında Viyana'daki St. Stephen Katedrali'nde Osmanlı akıncılarının yaklaştığını görüp çan çalarak haber vermekle vazifeli bir memuriyet ihdas edilmiş ve bu memuriyet ancak 1956 yılında, Viyana Belediye Meclisince “Artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığından, bu vazifenin lüzumu yoktur" diye bir karar alınarak kaldırılmıştı.
Bu noktada en yerinde ve bugün bile geçerliliğini koruyan değerlendirme ve tespitlerden birini Tarihçi Albet Sorel yapmış, 1902 yılında Paris’te yayınlanan “La Question d'Orient” adlı eserinde : ''Türkler, Avrupa'da görünür görünmez ortaya bir şark meselesi çıktı... Papazların ve küçük küçük zorbaların idaresine kendisini rahatça teslim etmiş, şarabını içip uyuklayan Avrupa'nın kapısından içeri giren bu dipdiri, erkek güzeli insanlar; yepyeni bir nizam içinde akıp gelen başarılı muazzam kuvvetler, o zamanki Avrupalı'nın örümcekli ve bulanık kafasında bir şok tesiri yaparak onda şifa bulmaz bir dehşet hastalığı! doğurmuştur. Osmanlıların(Türklerin), uyuklayan Avrupa'nın afyonunu patlatması hadisesi, öylesine derin bir tesir yaratmıştır ki, aradan yedi asır gelip geçmiş olmasına ve bir gün eski dipdiri delikanlının, hasta adam! şekline sokulmasına rağmen, Avrupalı'nın yirminci kuşaktan torunları dahi bu Osmanlı(Türk) hastalığından, Osmanlı(Türk) şokundan kurtulamamıştır.'' Demişti. Nitekim, Norveç'te 77 kişiyi öldüren Anders Behring Breivik, yargılandığı mahkemede “Başkent Oslo’da bir değil üç bomba yüklü aracı havaya uçurmayı hedeflediğini, “Osmanlı’nın Viyana’yı kuşatmasının 400'üncü yılı olduğu için saldırı tarihini seçtiğini” söylemişti.