osmanlı Teması
RSS
Siteye Giriş Favoriler
  • Büyük Tutkular Yeteneğinide Kendisi Yaratır.(Fatih Sultan Mehmed Han)
  • Davamız Kuru Bir Cihangirlik Davası Değildir Davamız Bilakis İslam Davasıdır(Ertuğrul Gazi)
  • Osmanlılar Kainat Tarihinin Gördüğü En Büyük İmparatorluklardan Birini Kurdular.
  • Osmanlı Başarısının İki Sebebi: Devlet Teşkilatında Mükemmellik Ve Askeri Teknikteki Üstünlük İdi.
  • Osmanlı Başarısının Asıl Sebebi: Adalet Düzenindeki Üstünlük Ve İnsaniliktir.
  • Osmanlı Bu Gün: Dünyanın Geri Kalan Devletleri Toplam Gücü Üzerinde Bir Kudrete Sahiptir.

Sultan 5. Murad Biyografisi 2

Beşinci Murad 2
Beşinci Murad 2

Kardeş Yüreği




Sultan 2. Mahmud'un hanımlarından Pertevpiyale Nevfi-dan kadınefendiden dünya'ya gelen Adile Sultanhanım; baba bir, anne ayrı kardeştiler. Abdülaziz Hân ile Nevfidan kadıne-fendi'yi gerçekten herkes ana-oğul sayacak kadar yakın bu­lurdu bunun sonucunda, Abdüiaziz Hân'ın sevgisinin kızkar-deşi Adile Sultanhanım saygı ve sevgileri cân-ı yürekten olup, ecdad-ı izamından Kaanuni Sultan Süleyman Han'ın meşhur divânını tanzime muvaffak olan ve tabettiren Adile Sultanhanım kardeşinin bu akıbetini edebiyatın güzel örnek­lerinden sayılan şu şiirle ne kadar güzel şekilde dile getirdiği­ni kaydederek buraya yazmak suretiyle sayfamızı süsleye-lim. Bu şiiri Adile Sultanın Kütüphaneci Ali Emin Efendinin neşrettiğini bili­yoruz:

"Nasıl yanmam kime oldu olanlar şah-ı devrâna

Bilinmez oldu hâli kıydılar ol zilli Yezdâna;

O gitdi mülk-i ukbâya firakı geçti tâ câna;Saraya velvele saldı cihanı koydu efgâna

Cihan matem tutup kan ağlasun Abdülaziz Hâna; Meded Allah mübarek cismi boyandı kızıl kâna

Hilafet mesnedinde olmuş ilçen bir muazzam şâhr

Dayanıp Hakk d'ın-ü milleti eyler idi agâh; Hulûs ile öpen­ler payını yüz döndürüp nâgâh, Meded-kâr olmadı hiç kim­seler ahvaline eyvah.

Cihan matem tutup kan ağlasın Abdülaziz Hâna

Meded Allah mübarek cismi boyandı kızıl kâna

Buna kim yanmaz, etd-i terki cân nâmus-u gayretle Bilin­mezdi yazıklar ola kadri hakk-u nisfetle; Âmân bulmadı, zâ­lim elinde kaldı hayretle; Feda etdi âlemi nihayet kasd-u İra-detle

Cihan matem tutup kan ağlasun Abdülaziz Hâna Meded Allah mübarek cismi boyandı kızıl kâna Duyup bu hâl-i cân sûzı dedim Yâ Rab muin ol sen; Refik- hur-ı ayn oisun dahi cennet ona mesken; Edip hem nûr-ı Fahr-i Âlem ile kahrın rûşen; Firakı kaldı canlarda cihanı etdi pür şiuen Cihan matem tutup kan ağlasun Abdülaziz Hâna Meded Allah mübarek cismi boyandı kâna Şecî uü hem halîm-ü pâk-niyet şâh idi, hayfâ; Muuaffak olmadı bir yâr-u sâdık bendeye zira; Figân-ü âh geçmezdi sanursun bî-vefâ dünya; Birini âhı buldı hak adalet eyledi amma Cihan matem tutup kan ağlasun Abdülaziz Hâna Meded Allah mübarek cismi boyandı kızıl kâna. Nasıl hemşiresi bu Âdile yanmaz o hakana Ki kıydı bunca zâlimler karındaş-ı cihân-bâna.



Abdülaziz'lilere Çete'ce Yapılanlar!


Sultan Abdülaziz'in hâl'inden sonra onun takımı denen mensuplarının zulme mâruz kalışları başlamış oldu. Bu hâl işini gerçekleştirenler, insaniyetten yoksun cibilliyetlerini or­taya koymaktan içtinab etmediler. Geçmiş târihi vak'alardan da ders almadılar işin kötü tarafı bunlar ve âletleri daha son­raları da tahta çıkan Hamid Efendi'nin, açmış olduğu Yıldız~

Muhakemesi sayesinde, bu alçakların maskesi biraz aralan­mış ve geçmişte vur- dukları tokatların acısının bir bölümünü kendileri de tatmış oldular. Tabii ki, cezây-ı kat 'i olan Yüzba­şı Çerkeş Hasan Bey'in, baskınla Serasker Hüseyin Avni Pa-şa'y] ortadan kaldırması, yanındaki zevatın kiminin mevtine, kiminin yaralanmasına sebeb olayı, icrasının peşinden gelen bu tahkikat ve karar, hakk'ın tesciline yüreği yanmışlann müteselli olmalarına vesile olmuştur.

Evlâdının naşı üzerine kapanmış bir anneyi, ciğerparesi evlâdı için gözyaşı döküp, dövünerek ağıtlar yakan Vâlide-sultanı, sarıldığı biruh nâş'dan kabaca ayıran Nazif isimli bir zabit, bu işlemi yaparken Vâlidesultan'ın kulaklarından kü­pelerini, parmağından da yüzüğünü gasp etmekten içtinab etmemiştir. Saklı olduğunu ileri sürdükleri servetinin yerini söylemesi için bu hayırhah valideye yapmadıkları eziyet, et­medikleri hakaret kalma mıştır. Daha sonra da kendisi söyle­yip, yazısı güzel olan birisine yazdırdığı "Sergüzeştnâme" adlı risalede şunları yazdırmaktan kendini alamamıştır: diye ağlaşmakta olduklarını belirtmiştir. Bu zülûmu bir halifenin annesine, padişah vali­desine, yine aynı günlerde halife ve padişahlığı ihraz etmiş bulunan 5. Murad' in babasının diğer bir hanımı olan üvey anne de diyebileceğimiz bir insana yapılabiliyor idi. Bu hanı­mefendi Aksaray'daki Pertevniyal Valide Sultan Câmiinin bâniyesiydi. Heyhat!

Efendim, büyük bir biyografi üstadı olan İbnül Emin Mah-rnud Kemâl İnal merhum Atıf Beyden şunu nakleder: "O ara­lık Aoni, mal derdine düşüp, askerlere cariyelerin şalvarına varıncaya kadar taharri (aratıldığını) ettirildiğini ue Valide-saltan, oğlunun üstüne kapanarak bîhuş olduğu sırada ağ­zında mücevhere müteaallik (benzer) bir şey olmak me'mu-lilyle (umarak) birinin parmağını sokarak eğreti dişlerini söktüğünü tâziyet için validemi kendilerine gönderdiğimde ağlıyarak hikaye buyurmuşlardır.. Başda Au.nl olduğu halde alçak sadrıazam ve mahalle imâmı tabiatlı birden! (alçak) ol­an müfit (Hasan Hayrullah) ve sair küâb, haremde Efendimi­zin ve Vâlidesultan'ın yatak odalarına giderek, uel-li nimetle­rinin oturdukları mahalleri (yerleri) her biri vücûd-ı levs-âlüdlarıyla telvis eylediklerini Kızlarağası Cevher Ağa 'görün­ce dayanamıyarak dili döndüğü mertebe demişse de, havene-i erbaada (Rüş-dü, Avnî, Midhat, Hayrullah) utanacak yüz olmadığından, Koca Mütercim , demiş ve Ağa Sonrada Hâkan-ı merhuma müteallik kâffe-i cevari âzad olunup, bâzıları şehir­de bildikleri mahalle re gönderilmişse de, ekserisinin yeri yurdu olmadığından, yatakları hamallar ve kendileri yer bil­mez bir takım bîçâre ve aceze şurada burada kapılan çalıp, kabullerini istirham ettikleri vâkidir"

Yine İbnül Emin Bey merhum tarafından bizlere duyur***
şu hâzin, hâzin olduğu kadarıyla da doğru olan ve Sultan 2. Abdülhamid Hân tarafından verilmiş bir hatıradan hareketle şunları kaydetmektedir meâlen veriyoruz: "Fer'iye dâiresinde erkekler ve bayanlar dahil, bütün hanedan üyelerinin üzerin­de tatbik olunan mezâlimin tarifi gayrikabildir ve dâire halkı­nın üstleri başlan ile mahrem yerlerine varıncaya kadar ha­rem ağalan ve zâbitan tarafından aranmak suretiyle seneler­ce padişahlarına hizmetleri esnasında nail oldukları beş-on paralık akçe ve mücevherlerine vede bir kaç lirayı geçmeyen değerde ki saatlerine varıncaya kadar zabt ve müsadere ya­pıldığı gibi, merhum padişahın da eşyası tevkif olundu. Fe-ri'ye sarayından nakledilen 4. kadınefendi olan Neşerek ha­nımefendi, ateşli bir hastalığa mâruzken, rahatsızlığı göz önüne alınmayıp, kayığa bindirilmiş ve de kayıkta üzerine örtmüş bulunduğu şalı, Necip isimli bir zâbit-i hâin şalı çekti­ği gibi mallan müsadereye memur edilmiş kişiye vermiştir. Padişah hanımı bu bayan şer'i örtünme durumunun dışına düşürülmüş, ahali ve kayıkçılar ile askerlerin içinde namu­sun fanusu olan örtüsünden mahrum halde pek muzdarip ol­muştur, seyredenlerin ise gözyaşlarını tutamadıkları da ilâve olunabilir ve ağlayanların arasında daha sonra taht'a çıkacak olan 2. Abdülhamid hân'da bulunmaktaydı. Nitekim Neşerek hanım, bu mecburi deniz seyahatinde rahatsızlığı menfi yön­de inkişaf etmiş ve Sultan Aziz'in vefatının haftasında ecel şerbetini içmiştirki, bu hanım Çerkeş Burahay kabilesi reisi olup, Kafkasya' dan gelip Silivri'ye yerleşmiş olan Gazi İsmet Bey'in kızı idi. Bu kadınefendi'nin kardeşi Yüzbaşı Çerkeş Hasan Bey'in bilhassa bu bed muameleden kardeşinin muta-zarrr olmasının cesurâne baskınının esas sebebi saysak yeri­dir, yüzbaşı daha o sırada 26 ya- şında olup, genç yaşda ca­nını fedaya hazır bir mücahid olarak yâd olunur.



Abdülaziz Hân'ın Cenazesinde


Topkapı Sarayına naki edilen nâş, burada Hırka-i Saadet Dâiresi önünde gasledilmiş ve kılınan namazdan sonra hızla Sultan 2. Mahmud Türbesinde defnolunmuştur. Tarihçi ve devlet adamı Ahmed Cevdet Paşa, daha sonraları 2. AbdüN hamid Hân'a verdiği bir varakada, merhum padişahın tezki­yesini şu ifadelerle belirtmekte biz de meâlen nakle çalışa­lım: "Sultan Abdülaziz Hân hazretleri bir hafta evvel ülkenin padişahı iken, herkes padişahın gözüne girmek için bir vesile ararken, cenaze namazına niyet edilirken, erkişi niyetine sö­zü ne derece orada bulunan cemaatin sinirlerine tesir eyledi­ğini tarif etmem kabil değildir. Haklarında efkâr-i âmme çe­şitli idi. Çünkü kendini katletmiş yâni intihar etmiş olduğu yayıldığından bir kısmı Allah affeyleye diyerek mağfiret-i ilâ -hiyeye nail olmasını dilediler. Durumdan şüphelenenler ve öylemi, böylemi diyenler ise Allah rahmet eyleye dediler. Bâ­zı dikkat sahibi zevat ise kol damarlarını kesmesinin imkânı olmadığını idrak ettiklerinden Allah şefaatine nail eyleye di­yerek böylece merhumun şehadetini imâ ettiler. Bir takım hainler de, kemiklerinin ilikleri bile onun yedirip, içirdikleriyle yaşamış olmalarına rağmen, o zâtın hayatını İzâle ettiklerin­den başka, intihar etti yalan dolanlarını yaymak suretiyle ahirete günahkâr gittiğini işaret etmeye lüzum görmüşlerdir. Zât-ı kerâmat-âyât-ı hazreti hilafetpenahi bu kere hakikat-i hâli ortaya çıkarmıştır. Hâinlerin cezalarının verilmesinden evvel isnalarımızın lisanlarında merhumun şehid unvanıyla yâd olunduğu memnuniyetle müşahede edilmektedir.



Sultan 5. Mürad Hastalanıyor


Yeni padişah 5. Murad yemek yediği sırada kendisine amucasınn vefat ettiği haberi verildiğinde derhal kalkmış; "eyvah! Gitti, amma bunun şimdi halk benden bilir dedikten sonra bayılmıştı. Bayılmadan evvel elindeki çatalı düşürmüş­tü. Bu arada da özel doktoru Kapolyon Efendi de, bir yanlış tedavi uygulamış, padişah'ın önce hamamda biraz kalmasını istemiş, bilahirede şakaklarına 36 adet sülük yapıştırmıştır. Bu da her halde beyne giden kan damarlarından kan eksilt­mesi yapmış olacağından beyinde problemlere kapı açmıştır. Mütercim Rüşdü Paşa, seneler sonra yapılan sorgusu esna­sında, 5. Murad'da gördüğü ahvâli şöyle anlatmaktadır: ".Perşenbe günü mabeyne çağırmıştı. Gittim ayak üzerinde buldum. Kapuya avdetimde kendileri Yıldız'a gitmişler;orada o akşam arızanın ucu kendisinde zuhur etmiş. Beşiktaş Sa­rayına gelmiş; sarayda da bâzı ufak tefek karışık hareketler görülmüş. Ertesi gün selamlık resmî alî 'sine çıkarmışlar. Ben­im hâla haberim yok. Selâmlık resminde de, Câml-i şerif merdiveninden çkarken inmek, inerken çıkmak ve hayvana ters binmek gibi bâzı hâller zuhur etmiş. Ferdası Cumartesi günü erkenden Serasker Paşa bana geldi ve şunları hikâye etti. Ben o vakit yalıdan doğru saray-ı hümayuna geldim. Nuri Paşayı gördüm. Bu hâllerin vukuunu o dahi bana söy­ledi. Bunun üzerine Sultan Murad şimdi nerede ve ne halde­dir diye sual ettim.. Olduğu odaya girdim. Yatakta yatıyor­du. Bir temenna edip durdum. Hemen kendisini karyoladan gecelik ile ayak üzerine aşağı attı ve de­di. dedim. Amma beğenme­dim. Daha biraz lâkırdı söyledi. Amma karışık. dediği için, dedim. Odadan çıktım." diyen eski sadrıazam, kendini havuza atmak, 1. Mustafa misâli, padişahlık istemem! Kan istemem! gibi beyanları olmuştur. Bu bakımdan selâmlık merasimleri­ne çıkarılmama yoluna gidilirken, Hüseyin Avnİ Paşanında fecî akıbetide her geçen dakika yaklaşıyordu. Öte yandan ihtilâlciler her ne kadar meşrutiyet ilânı için sözleşerek hare­kâtlarını gerçekleştirmişlerse de, aralarında ittihat sağlana­mamış, paşaların kimi Âl-Î Osman gider, Al-Î Midhat gelir! hülyalarını kuruyor, kimi de mecnun bir padişahı elinde oyuncak gibi idare edip, keyfince vazifede bulunmak gayre-tindeydi. Süleyman Hüsnü Paşa ise, teşkilât-ı esasiyenjn ya­yımlanmamasından dilgir, meşrutiyet meclisinin açılmamış olmasından şikâyetçi idi. Bunlar zannediyorlardıki, meşruti­yet ilân olununca ne Girid, ne balkanlarda ki kaynama nede Mısır ve Şark ülkelerindeki huzursuzluklar kalacak her şey güllük gülistanlık olacak meclis-i mebusan bu problemleri tez ve güzel bir tarzda sonuçlandıracak diye çürük ipliğe hül­ya diziyorlardı.



Çerkeş Hasan Vak'ası


Padişah Abdülaziz'in vefatı peşinden, İstanbul'da ahalinin kısm-ı âzami babayiğit padişahın katledildiğine kanaat getir­miş ve böylece bir şehid gözüyle baktığı Efendisini bir hafta sonrasında 4. kadınefendisi Neşerek hatun'un vefatı vuku-bulmuştu. Bu hatunun sonunu yukarıda anlattığımız gibi, bir zabitin üzerinden aldığı şal, hasta halde Fer'iye'den Topkapu sarayına getirilirken üşümesine yol açmış, mevcud hastalığı ilerlemiş akıbetin de irtihal vukubulmuştur. Ahali bu vefatın vukuu üzerine kadınefendi'nin cenazesine öylesine büyük bir alâka ve iştirak göstermiştirki nice padişah cenazeleri bunun yanında sönük kalmıştır. Çünkü; bu kadınefendi kocası Ab-dülaziz Hân gibi zâlimlerin tatbikatından dolayı terk-i dünya etmişti diye kabul görüyordu. Bu iştirakle de Ahmed Cevdet Paşanın dediği gibi, döndüğünü yazmıştır, değerli târihinde.

Yüzbaşı Çerkeş Hasan Bey, Gazi İsmet Bey'in oğlu olup, Abdülaziz Hân, bu Yüzbaşının eniştesi oluyordu. Çünkü; Ne­şerek Kadınefendi ile kardeşti. Çerkeş kavminin birbiriierine olan sadakatleri herkesin malumudur. Hanedan-i âl-I Osman üyeleri bu muhacir ve pek kimsesi olmayan hanımlarla izdi­vaç yaparak, Moskof zulmünün vatancüda ettiği, hanımlara sahip çıkmış oluyordu. Hemde bunların fazla kimseleri olma­dığından günü- müzde olduğu gibi pekde, yeğen-yiyen hâdi­seleri zuhur etmiyordu. Bilindiği gibi, Pertevniyal Vâlidesul-tan da bu Çerkeş kavmine mensup olup, mâruz kaldığı ha­karetler son derece, hazmı gayri kâbi! husûsattandı.

Şurada pek dikkat-i câlib bir husus vardır ki, Midhat Paşa­nın Tabsıra'da yazdığına göre, Abdülaziz Hân'ın halledilme­sinden iki hafta önce Hüseyin (Avni) Paşa, İzzeddin Efendi ile Göksu Mesiresinde iken, Çerkeş Hasan Bey, Seraskeri orada öldürmeğe kalkışmışsada, arkadaşları engel olup, ettikleri nasihatle, niyeti icraaya koymaya fırsat vermemişlerdi du­rum bu tarzda olunca, Yzb. Hasan Bey, Seraskeri neden öl­dürmeğe kalksın?

Bu soruya cevab arayan Ziya Nur Aksun Beyefendi, tah­min yürüterek, hâl düşüncesinin dışarı sızması sonucunda ve bunu Çerkeş Hasan Bey'in duymuş olması, veyahut da, Rüş-dü Paşanın Yusuf İzzeddin Efendiye yaptığı ihbarın neticesin­de olabilir demektedir. Ancak diğer bir rivayetae, padişahın kaimbiraderinin tâyinini Bağdat ordusuna çıkartan, Seras-ker'İn, bu tâyin yüzbaşıdan duyduğu çekinme dolayısıylamı, yoksa padişah ile aralarında mesele ihdas etmek içinmi, ya­kınına hücum ile savaşı ilânmıydı. Fakat hâl gününe kadar tâyinin yapıldığı yere gitmeyen Yüzbaşı Çerkeş Hasan, hâl'-den önce paşayı katletme işine kalkıştığına göre, kendisiyle uğraşılmasından memnun olmadığını gösteriyor ve padişa­hın yakını olma, nüfuzunu kullanarak, tâyin bölgesine gitme­diğini, tesbit karşımıza çıkıyor. Hâl'den sonra Serasker, Çer­keş Hasan'ı yanına getirtmiş; ya hapishane, yada tâyin ye­rin, diye bir görüşme yaptığı rivayeti pek yaygındır. İcraatını yapmaya karar vermiş olan Hasan Yüzbaşı tâyin yerine gide­ceğini, bu bakımdan bir günlük müsaade iste diğini, Seras-ker'e söyleme soğukkanlılığını göstererek, bu müsaadeyi el­de etmeyi başarmıştır. Konağında kalmakta olduğu hala'sı-nın kocası merhum Kapdan-ı derya Âteş Mehmed Paşa'nın Cibali semtinden ayrıldığında yanına dört tane rovelver ve birde kanca almıştı. Veda etme bahanesiyle Serasker'in Üs­küdar'da Paşalimanında bulunan sahilhanesine gitmiş, Se­rasker'in Midhat Paşa'nın Bayezid'de Soğanağa mahallesin­de bulunan konağında vükelâ toplantısına gittiğini öğrenmiş Sirkeci'ye geçerek bindiği sürücü beygiriyle Bayezid'e çık­mıştır. Bu sırada, Sağır Memduh Paşa'nın tabiriyle: olduğu halde Girid ve Karadağ meselelerini görüşüyorlardı. Paşaların bir kısmı yukarıda kafaları çekerlerken alt katta da bunların uşakları meygüzar olmuşlar ve böylece öyle bir ko­nak vardı ki, Yüzbaşı Çerkeş Hasan Bey'in önünde efendile-ride, hizmetçileri de serhoş idi. Hasan Beyin gittiği konak bu halde İdi ve bir müddet ağaların odasına girerek nefeslendik-ten sonra, Serasker'i sordu. Buradadır cevabını alınca kendi­sini Tayyar Paşanın gönderdiğini ifade ile haber göndermiş, paşaya haber vermek üzere çıkan uşağın peşinden merdi­venleri tır manmaya başlamıştır. Salon kapısına geldiğince hızla kapıyı ardına kadar açarken, "davranma serasker" diye kükremiş ve silahını Hüseyin Paşa'ya doğrultmuş ve iki el üstüste endaht ettirmiştir. Serasker ellerini dizlerine vurarak ayağa kalktığında karnına isabet etmiş bulunan mermilerin tesiriyle sofa'ya kaçmışsa da burada yere yıkılmıştır. Müter­cim Rüşdü, Kayserili Ahmed, Hâriciye Nâzın Râşid, Ahmed Cevdet, Defter-Î Hakanî Nâzın Yusuf, Midhat, Hasan Rıza, Şerif Hüseyin ve Halet Paşalar ile sadaret müsteşarı Said Efendi, Mektupçu Memduh, âmedci Mahmud Celaieddin Beylerden mürekkep onüç kişiyi çil yavrusu gibi dağılmış, bunlar girecek delik aramaya başlamışlardır. Râşid Paşa yalnızca bayılmış olduğundan yerinden kalkamamıştır. Ah­med Cevdet Paşa, Râşid Paşanın korkusundan can verdiği­nin anlaşılmış olduğunu yazmaktadır. Ancak herkes bu işin, Hasan Bey'in değil, kalabalık bir baskın ekibinin işi zannet­mişlerdir. Hem saldırıya mâruz kalan paşalar hem de aşağı­daki uşaklar ve paşaların refakatçileri aynı kanaati beslemiş­lerdir. Çerkeş Hasan Bey, sofa da yere çökmüş bulunan Se­rasker'in vücuduna kamasını sokup çıkarmaya başlamıştır. Yaşlı fakat cesur bir adam olan Kayserili Ahmed Paşa Çerkeş Hasan'ın ellerini arkadan gelip tutmaya çalışmıştır ancak ka­mayı bu paşaya çeviren yüzbaşı, parmaklarını doğrayıp, ku­lağını kesmiştir kapdan-ı deryanın. Bu vaziyette firara kalkan Ahmed Paşayı kovalamaya başlayan Çerkeş Hasan Bey, Öü-nünde beliren Râşid Paşayı görmüş ve bir mermi sıktıktan sonrada, gırtlağını elindeki kamayla kesmiştir Râşid Paşa o gece davetli olmadığı gibi cereyanda kaldığından Ahmed Cevdet Paşa ile yer değişmiş adetâ eceline koşmuştur. Paşa­lar bir odaya kapanmışlar ve kapıyı arkadan destekliyerek, Hasan Bey'in girmesini engelliyorlardı ki, Hasan Bey, Rüşdü Paşaya seslenerek Kayserili'yi talep etmiştir. O kapıyı zorlar­ken, Midhat Paşanın bir uşağı elindeki yatağan ile Çerkeş Hasan Bey'i sırtından yaralamışsada, arkasını dönen Hasan Bey, bir kurşunla bu uşağıda yere sermiştir. Alt katta bulunan yaverler, uşaklar, ağalar, çavuşların sayısı otuz kişiyi bulmasına rağmen bir şey yapamamışlar Hasan Paşa Kara­kolu ile Serasker kapısından asker gelmesini beklemişlerdir. Bunlar da geldiğinde hemen silahlarını ateşlemişler ve üst katı ateş yağmuruna tutmuşlardır. Sonunda bir binbaşı ateşi kestirmiş ve yukarı asker sevk etmiştir. Perdeleri tutuşturup yangın çıkarmaya çalışan Çerkeş Hasan Bey, karşısına gelen gencecik askerleri görünce, ben evlatlarıma ateş etmem di­yerek, rovelverini teslim etmiş ve askere tâbi olmuştur. Mer­divenleri mevcutlu olarak inerken, Bahriye kolağası Şükrü Bey, hem ağır sözler söylemeye başlamış hem de kılınanı çekmeye başlayınca, Hasan Bey, çizmesinin koncunda sak­ladığı diğer bir rovelverle kol ağasını bir mermide öldürmüş­tür.

Takvimler bu sırada 16/Haziran/1876'yı gösteriyordu divan-ı harbde verdiği ifadede Serasker ile hariciye nazırını ve bir de kendisini bıçaklayan Midhat Paşanın uşağını öldürdü­ğünü başkasını vurmadığını söylemiş doktorların yarana ba­kalım demesine, zaten ben asılacağım veya kurşuna dizile­ceğim, gerek yok diyen Hasan Bey, ne yaptıysa millet için yaptığını ifadesinde belirtmiştir. 17/Haziran/1876 târihinde, Çerkeş Hasan Bey, şimdiki İstanbul Üniversitesinin büyük kapısı önünde bulunan dut ağacına asılarak idam olunmuş­tur. Midhat Paşa; Tabsıra'da, bu idam hükmünün mahkeme kararı olmayıp, heyet-i vükelânın karan olduğunu yazmak suretiyle itiraf etmiştir. Meşrutiyetçilerin, mahkeme kararına lüzum görmeden, heyet-i vekile kararıyla adaleti(!) yerine getirmeleri meşrutiyete ne kadar uygundur? Halk arasında Hasan bey idamdan sonra Bayezid'de çok deveran etmiştir şeklinde rivayetler uzun zaman dillenmiştir. Çerkeş Hasan Bey, ahali arasında milli bir kahraman olarak yâd olunmuştur, Bur- sa'lı Senih Efendi, Serasker Hüseyin Avni Paşanın katline:

"Halk şeninden emin olmaz iken kati olunup; Zahir oldu eseri küllî mazurun yükte I" yine başka bir şiirinde de: "Kafi kıymışlar idi safın cihâna o zaman; İdüp isyan, unudup ni'meti bir kaç havâne. " Eşref Paşa ise Sultan Abdülaziz hakkında yazdığı mersiye­sinde şu güzel beyt'i söyler:

"Rabb-i İzzet cennet etsün kabrini Çerkeş Hasen Kaamet-i Avnî'ye ol esnada biçmişdi kefen, "dedikten sonra, Müderrisinden Mehmed Hilmi Efendide, aşağıdaki kıta ile ahalinin duygularına tercüman olmuştur.

"Fi'l-hakika sâdık-ı devlet imiş Çerkeş Hasen; Ol vakitki fi'lini şimdi görür gibi hasen; Bunda zî-medhal olan kalsun mı yâ sağ-ü esen; Var mıdır dünya'da hiç mikraz ile kolun kesen?" Yüzbaşı Çerkeş Hasan Bey, Serasker Hüseyin Paşa'nın ka­fasından geçenleri tatbike koyabilmesini, onun vücudunu or­tadan kaldırmak suretiyle önlemiştir. Bunu hemşiresine yapı­lan hakaretin öcü olarak düşünmekde yanlış olmaz, hane-dan-ı Osmandan biri katledilirken kanı damlamasın diye yay kirişiyte boğma istikametinde hareket edilirken, Avni gibile­rin bu hanedanın aynı zamanda reisi olan Osmanlı Padişahı­na ve Müslümanla- rın halifesine el kaldırmayı, yapan, düşü­nen ve buna teşvikçi olmayı plânlayanlara, Çerkeş Hasan Bey'in uygulamaya koyduğu aksiyoner davranış, hükümda­ra kalkan elin hiç umulmaz şekilde cezaya maruz kalacağını hatırlatmıştır ki, ihtilâlci zihniyetler, kozmopolitler ve beynel-milelizmin uşakları paniğe kapılmışlardır. Devlet adamı, büyük Tarihçi ve âlim Ahmed Cevdet Paşa şunu anlatıyor: "Sultan Aziz'ln hâl mes'elesi vukubul duğunda Hâriciye teş­rifatçısı. Kâmil Bey ile birlikte vapura binmiştik, Boğazi-çin'den İstanbul'a geçerken söz hâl'den açılınca Kâmil Bey, ah ucundan kıyısından bizimde bu işde elimiz ve adımız ol­saydı diyerek işin dışında kaldığına esef etmişti. Çerkeş Ha­san vak'asından sonra yine vapurda karşılaştığımızda, nasıl beyefendi, ucundan kıyısından bir hisse istermisin? Dedi­ğimde, bu hadise ni­celerinin düşüncelerini değiştiriverdi" der meâlen.
Biyografinin Devamı İçin Tıklayınız

Geri
Henüz yorum yapılmamıştır.

Oylar:
Average members rating (out of 10) : Henüz Oylanmamış   
Votes: 0